Vagon Li (Wagons-Lits)

Vagon Li (Wagons-Lits)

Vagon-Li (Wagons-Lits) şirketi: 1872 yılında, Belçikalı Georges Nagelmackers tarafından kurulmuştur. Avrupa’da, ilk kez, yataklı ve yemekli vagonları, uzun yol için kullanırlar. 1883 yılında, ünlü Doğu Ekspresi ile Paris-İstanbul seferlerini yapmaya başlarlar. 1892 yılında ise, bu Doğu Ekspresi yolcularının konaklaması için, İstanbul-Pera’da, “Pera Palas” yaptırılır.

Evet, yıl 1933. Biraz önce de söylediğim gibi, “Wagon Lits” isimli Fransız şirketinin, İstanbul-Pera ve Karaköy’de iki ofisi bulunuyor. Şirket, Osmanlı döneminden, o güne kadar, yataklı ve yemekli vagonları işlettiğinden, Fransız-Türk’lerden oluşan, karışık personeli bulunmaktadır. Ancak: günümüzde olduğu gibi, Fransızlar, o dönemde de, kendi dillerine büyük önem verdiklerinden, her yerde Fransızca konuşmaktadırlar.

Bu arada: 22 Şubat 1913 tarihinde, Beyoğlu’ndaki bu şirketlerinde, bir gün, orada çalışan Naci Bey isimli Türk memurlardan biri, büyük bir hata yaparak, telefon açtığında, Türkçe konuşur. Bunu duyan Belçikalı Şirket Müdürü Jannoni ise, bu memuru, yanlızca Türkçe konuşması nedeniyle, 25 kuruş para cezası ve 15 gün işten uzaklaştırarak ceza verir.

Haberin 25 Şubat 1933 günü, gazetelerde yayınlanması üzerine, halk ayaklanır ve 24 Şubat 1933 tarihinde, “Milli Türk Talebe Birliği” üyesi öğrencilerden oluşan bir gurup: Galatasaray’da, Teyyare Piyangosunun satıldığı bina ile, Kanzuk Eczanesi arasındaki, Vagonli şirketinin Beyoğlu Şubesi önünde toplanır ve gösteriye başlarlar.

Daha sonra, olaylar büyür: öğrenciler, bu memlekette “Türk ve Türkçe hakimdir” diyerek, ellerine geçirdikleri sopa ve taşlarla camları kırarak büroya girerler. Binada bulunan “Liot Triyestino” ve “Banka Komerciyale İtalyana” levhalarına hiç dokunmazlar.

Büroda; Mustafa Kemal’in duvarda asılı olan resmini aldıktan sonra büroyu tahrip ederler.

Öğrencilerin şirket önünde toplandığını haber alan “Galatasaray Merkez Memurluğu”: bir ihtiyati tedbir olarak, merkezdeki polisleri ve iki arazözü, büronun bulunduğu yere gönderir.

Ancak, gençler, daha sonra: ellerinde “Mustafa Kemal”in resmi ve Türk Bayraklarıyla, “Yaşasın Türkiye, Yaşasın Türkçe” sloganları atarak, Vagon li şirketinin, Karaköy bürosuna gelirler. Burada da, Mustafa Kemal’in duvardaki resmini aldıktan sonra, büroyu tahrip ederler ve İstanbul Valiliğinin önüne gelirler.

Daha sonra, Babailide, gazete binalarının önünde, bir süre daha gösterilerine devam ederler. Cumhuriyet gazetesinin önüne gelindiğinde: Peyami Sefa “Türk diline dil uzatanların dilleri kurusun” diye bağırır. Bir süre daha devam eden tepkiler sonucunda, ellerindeki “Mustafa Kemal” resimlerini Halk evlerine teslim ederler ve dağılırlar.

Gurubun en önünde ise: Tevfik İleri, Peyami Safa ve Cahit Arf  gibi tanınmış isimlerin ve arkadaşlarının oluşturduğu heyet bulunur. Olaydan sonra, Pera’daki şirketlerden bir kısmı, Türkçe isim kullanmaya başlarlar.

Yaşanan olaylar üzerine, Şirket, Naci Bey’i yeniden işe başlatır. Ayrıca, Vagon-Li kadrosunun, tamamen değiştirilmesi ve Türk memurların sayısının arttırılması gündeme gelir. “Vatandaş Türkçe konuş” kampanyası başlatılır. Kampanya kısa sürede gelişir ve daha sonra, Vagon-Li ve Osmanlı döneminden kalan birçok yabancı şirket devletleştirilir. Pera Palas Oteli için, şirket yönetimine teşekkür edilir.

Günümüzde, bu şirket, Türkiye dışında, halen faaliyetlerini sürdürmektedir. Ancak, Vagon-Li şirketinin sahibi olan “ACCOR Grup” un, Türkiye’de geniş bir yatırım alanı bulunuyor. 2003 yılında restore edilen “Doğu Ekspresi” ise, turistik amaçlı olarak günümüzde hizmetini sürdürmektedir.

Bu olayda, benim en çok ilgimi çekenler şu oldu: olay tarihinde, Atatürk sağ, Cumhuriyet kurulalı henüz 10 yıl olmuş ve böyle bir olay ortaya çıktığında, devlet kolluk güçlerinden önce, halk olaya müdahale ediyor, kırıyor-döküyor ve devlet kolluk güçleri yanlızca kırılan-döküleni toplamak üzere olay yerine gidiyor. Ayrıca: olaydan hemen önce, Atatürk’ün, Ankara’dan İstanbul’a geldiği ve olay günü, İstiklal Caddesinde, bir gezinti yaptıktan sonra, yeniden Ankara’ya döndüğü söyleniyor. Belki de, muhteşem deha Atatürk, Osmanlı döneminden kalma yabancı sermayeli şirketlerin devletleştirilmesi için, böyle bir olayı gündeme getirmiş olabilir, olabilirmi? Ayrıca, Türk insanının ve özellikle gençliğin, Türk diline sahip çıkması için, bu olay iyi bir fırsat olarak değerlendirilebilirmi?

Aranan kelimeler:

25 Temmuz 2010
bosluk

Tarihte bir ilk, İlk uçak gemisinin batırılışı

Tarihte bir ilk, İlk uçak gemisinin batırılışı

Evet: yanlızca, 23 yaşındaki bir Türk, topçu subayının başarıları, denizcilik tarihinde kendine pek yer bulamaz. Çünkü: İngiliz ve Fransızlar, yaşadıklarının utancından, bu başarıyı, tarih sahnesinde duyurmak istemezler. Kendi kayıtlarına (Loyd) göre: Alexanda gemisinin, mayına çarparak battığını belirtiyorlar. İngilizler ise, uçak gemilerinin: 15 cm. lik toplarla batırıldığını yazıyorlar, bu da yalan. O koca gemiyi batıran toplar, yanlızca 7.7 inçlik idi.

Bu genç Türk subayı: o kadar, değişik bir insandır ki: Paris II gemisinin batırılışında; top mermilerinden birinin, gemide bulunan Fransız bayrağına isabet etmesine çok üzülür ve gemiden kurtulan Fransız gemi kaptanına, bu yüzden üzüntülerini bildirir. Bayrağa saygı, düşünün Fransız bayrağına bu derece saygılı bir insan, kendi ülkesinin bayrağı hakkında ne düşünür, elbette her türlü fedakarlığı.

Xxxxxxxxx

1916-1917 yılı, I.Dünya Savaşı son hızı ile sürüyor. Kaş ilçesinin hemen karşısına, Meis adasının limanına, İngiliz ve Fransız gemilere, sık sık demirlemekte ve burayı bir üs olarak kullanmaktadırlar.

Bunlar: İngilizlerin “Ben My Cheer” adlı uçak gemisi, bunu koruyan 2 torpido muhribi ve Fransızların “Paris II” isimli kuruvazörü. Birde, Fransızların Alexandra isimli gemisi.

Ben My Cheer: 114 metre uzunluğundadır. Geminin adının anlamı: “Kalbimin kadını.” Saatte: 24.5 mil hız yapabilmektedir. 6 uçak taşımaktadır. Gemi: 1908 yılında inşa edilmiş. İlk yapılış amacı: İrlanda ve İngiltere arasında, yolcu taşımak. Zamanına göre: çok büyük ve bir buharlı gemi için çok hızlı bir gemi. Hatta: kırdığı hız rekoru, uzun bir süre kırılamamış. Daha sonra; savaş başladığında: güvertesine büyük bir hangar yapılır ve bu hangarlarda uçak taşımaya başlanır. Ancak: o tarihlerde, uçaklar gemiden havalanmıyorlardı. Güvertede bulunan bir vinç: uçakları karaya bırakıyor ve uçaklar, yanlızca karadan havalanıyorlardı. Gemi: I.Dünya savaşı sırasında: Çanakkale, Ege kıyıları, Filistin, Süveyş ve Kızıldeniz sularında görev yaptı. Çanakkale’den geri çekilme sırasında kullanıldı. Evet: her ne kadar, Yzb.Mustafa, tarihe, bir uçak gemisini ilk batıran Türk olarak geçti ise de: bu gemi de, isim olarak, tarihe, ilk batırılan uçak gemisi olarak geçti. İşte: İngilizler, hala, bunun utancını taşıyorlar.

Paris II: 1896 yılında inşa edilen gemi, buharlı makine ile işliyordu. 60 metre boyunda ve 14 metre genişliğindedir. 3 güvertesi, 2 ambarı ve başaltında bir yaşam bölümü var.

Bu ve benzeri düşman gemileri: I.Dünya savaşı süresince; Anadolu kıyılarını sürekli denetim altında tutarlar. Türk motor ve kayıkları batırılır, yerleşim birimleri, zaman zaman bombalanır. Özellikle: bölgenin zorlu coğrafyası sonucu: yol bulunmaması nedeniyle, Türkler, askerlerine kumanyalarını, Meis adası ile Alanya arasındaki bölgede, 10-15 yelkenli teknelerle dağıtmaktadırlar. Bu tekneler, geceleyin aldıkları erzakı karakollarımıza dağıtıyorlar ve yine geceleyin Antalya’ya geri dönüyorlardı. Ancak: düşman gemileri, bu durumu bildikleri için, bu tekneleri yakalamakta ve kumanyalara el koyarak veya tekneleri batırarak, Türk askerlerinin bulundukları yerlerde aç kalmalarına neden olmaktadırlar. Özellikle: bu düşman gemileri, karadan herhangi bir saldırı ihtimali olmadığını bildiklerinden, korkusuzca kıyılara yanaşmakta ve her türlü zararı vermekteydiler.

Ayrıca: Fransız filosu: bu sıralarda, Antalya limanına girer ve dört büyük un fabrikasını imha ederler. Buna karşılık: sahile yerleştirilmiş, Türk obüs ve sahra bataryaları: bu gemilere karşı, herhangi bir şey yapamamışlardı. İzmir’den Mersin’e kadar olan bu bölgede: Fransızlar, Paris II ve Alexandra isimli kuruvazörler ile, devriye görevi yürütüyorlardı. Bu gemiler, sıra ile, her hafta sahillerimize pek yakın seyrediyorlar ve bazen de ıssız yerlere casus çıkarıyorlardı.

Evet: Yzb.Mustafa’nın bataryası, Antalya’dan hareket eder ve 7 Aralık 1917 tarihinde: Ava koyu açıklarında, hakim bir buruna yerleşirler. Tahkimat bitirilir ve yem olarak hazırlanan yelkenli: Ava iskelesine bağlanır. Finike’ye kadar uzanan bölgedeki jandarma telefonundan yararlanarak ve Selidonya burnuna gözcüler yerleştirerek; bu yelkenli ava gelecek gemiler beklenmeye başlanır. 13 Aralık 1916 günü: sabah saat: 08.00’de: Finike’deki telefondan, iki düşman gemisinin, Adrasan istikametine geçtikleri rapor edilir. Seldonya burnundaki gözcüler de, aynı haberi doğrularlar. Batarya: kıyıda, çok iyi gizlenmiştir. Saat: 11.15 civarlarında, Fransızların Paris II ve Alexandra gemileri, top batarya mevzilerinin, yaklaşık 6 km. önünden geçerler ve limandaki yelkenli av teknesini görünce, istikametlerini limana çevirirler. Alexandra: top mevzilerine o kadar yakın durmuştur ki, mevzilerden atılacak bir taş bile, geminin güvertesine düşecek yakınlıktadır. Paris II gemisi ise, bataryaya, yanlızca 800 metre uzaklıktadır.

Bataryadaki toplar: Paris II gemisine çevrilir. Bu arada: geminin topları da köye çevrilir. Kıç direğine büyük bir Fransız bayrağı çekilir. İndirdiği motor ile: 10 kadar silahlı Fransız askeri, kıyıdaki yelkenliye doğru ilerler. Bu arada: sahili makineli ile tararlar ve motor yelkenliye yanaşır, kıyıdaki ipini keserler, arkasına takarak, dönmeye başladığı sırada: bataryanın kıyıda bulunan piyade takımının baskın ateşi, motoru durdurur. Motorun içindeki Fransız askerleri tamamen öldürülür.

Bunun üzerine: sıra toplara gelir. Süratle ateşe başlanır. Atılan ilk dört atımın; üç tanesi denize düşer, diğerinin düştüğü yer görülmez. (Sonraki dönemde, geminin esir alınan süvarisinden öğrenildiğine göre: bu görünmeyen atım, doğrudan geminin makine dairesine isabet etmiş ve geminin yerinden hareket etmesini engellemiş.

Daha sonraki, seri ateşte: atışlardan onda sekizi gemiye değmeye başlar. Gemi; herhangi bir karşılık veremez, kaçmaya çalışır, ancak makinasının bozulması nedeniyle, hareketleri yavaşlar. Her iki bordasından çıkardığı sisle, kendisini gizlemeye çalışır. Ancak: yanlızca 1100 metreye kadar açılmayı becerebilir ve batar. Yapılan 145 atımdan, 110 tanesi gemiye değmiştir. 18 dakika süren bu mücadelenin sonucunda, geminin cephaneliği de infilak eder. Gemi alabora olarak batar.

Bu arada, diğer gemi: Alexandra’ya gelince: batarya topları Paris II üzerine yoğunlaşınca, Alexandra zikzaklar çizerek kaçmaya başlar, bunun üzerine, batarya tüm ateş gücünü Paris II üzerinde yoğunlaştırır ve diğer gemi ile meşgul olunmaz. Bunun sonucunda: Alexandra, kendini kurtarır ve asla geri dönmemek üzere, bölgeden uzaklaşır.

Paris II batınca: denize dökülen düşman askerleri kurtarılmaya başlanır. Saat: 16.00’ya kadar, deniz üzerinde kalan düşman askerleri: Alexandra gemisinin dönüp kendilerini kurtaracağını umarak, teslim olmak istemezler. Burada yine ilginç bir olay gerçekleşir. Batarya askerlerinden yüzmeyi bilen olmadığından: denizdeki Fransız askerlerini toplamak için, Ava köyünde bekçilik yapan, siyah derili Veysel ağa ismindeki biri, denize girerek, yaralı askerleri kurtarmaya çalışır. İki Fransız askerini denizden kurtarır, ancak bu sırada, kendilerini kurtarmak üzere denize gelen, bu siyah derili insan, birçok askeri korkutur ve korkudan uzaklaşanlar boğularak ölürler.

Sahile yüzerek çıkan, yaklaşık 20 kişi ise teslim olur. Bunların içinde: Paris II gemisinin kaptanı da bulunmaktadır. Bu şahıs ile Yzb. Mustafa arasında geçen bir konuşma, tarih sahnesinde, insanımızın karakterini yansıtması açısından ilginçtir. Şöyle ki: Yzb.Mustafa, top atışı sırasında, Fransız bayrağının vurulması nedeniyle, Fransız kaptan’dan af diler. Bayrağa saygı, yazının baş kısmında belirttiğim gibi, düşman bayrağına bu derece saygılı bir insanın, kendi bayrağı için neler yapabileceğini düşünmek gerek.

15 Aralık 1916 tarihinde, kahraman batarya, görevini başarmış olmanın mutluluğu ve yanındaki esirler ile birlikte, Antalya’ya hareket eder. Halk, batarya şehre girerken, büyük bir tezahüratla karşılar. Esirler, yaya olarak, bataryanın gerisinde, şehre girer.

Evet: sahillerimizi sürekli sıkıntıya sokan bu İngiliz ve Fransız gemileri: Meis adasında demirliyorlardı. Adadaki , Ben My Cheer isimli gemiden kalkacak uçakların; Kaş bölgesindeki Türk mevzilerini bombalayacaklarından endişe edilir. Özellikle, bu uçaklar: bölgedeki Yzb.Mustafa’nın topçu bataryalarını havadan arıyorlardı.

Bunun üzerine: Antalya’da görev yapan, topçu bataryası komutanı Yzb.Mustafa Ertuğrul yeni bir plan yapar ve planını, Antalya bölge sorumlusu, 135.Alay Komutanı, Alman yarbay Fon Şiristet’e anlatır.

“Bir gece ansızın Antalya’dan gizlice ayrılacak, meçhul bir istikamete gidiyor gibi yapıp, Ava koyuna gideceğim, Meis adası limanına hakim bir buruna bataryamı yerleştireyim ve İngiliz kuruvazörünü, avlamaya çalışayım. “

Evet, bu plan kabul edilir ve Yzb.Mustafa: bataryasını oluşturan, yanlızca 4 tane olan: 7.7 inçlik; Erhard topları ve cephaneleri, gülleleri: gerek at-katır ve gerekse insan gücü ile; patika yolu dahi bulunmayan ormanlık alanda taşıtarak; tam gemilerin demirledikleri bölgenin karşısında konuşlandırır. Bu fasıla: tam iki ay sürer. Bataryada: 30 kadar, Türk askeri bulunmaktadır.

Derken: düşündükleri yere varırlar ve mevzilenirler. Düşman gemileri: mevzilendikleri yere, yaklaşık 4.5 km. uzaklıktadır. Yani: bütün gemiler, bataryanın ateş menzili altındadır. Özellikle: büyük kuruvazör, uçak gemisi tam karşılarındadır.

İngiliz uçak gemisi: Meis adasındaki, Fransız garnizonuna erzak getirmiştir. Erzaklar kıyıya taşınmıştı. Günlerden: Pazar. Geminin bacaları kapatılmıştır. Yani: geminin ani bir hareketi mümkün değil. Geminin bandosu; adada, kasabanın meydanında, batı ezgileri çalmakta ve Yunanlı ada halkı; bu ezgiler ile coşmaktadır.

Yzb.Mustafa: her türlü hazırlıkları yapar ve saat: 13.25’de ilk atış yapılır. Uçak gemisinin yakınlarında bir patlama olur. Askerler ve ada halkı: önce, bu patlamanın bir hava saldırısı olduğunu sanırlar, bir topçu bataryasının ateşi olduğu asla akıllarına gelmez. Çünkü: yolu olmayan, o dik zirvelere topların ve mermilerin yanlızca bir çılgın tarafından çıkarılmasının mümkün olabileceğini düşünüyorlardı.

Oysa, Türk topçusunun, nişan alma amaçlı salladığı ilk merminin patlamasıdır bu. Hemen ardından: top mermileri yoğun olarak limandaki gemilerin üzerine yağmaya başlar. Türk topçusunun ateş ettiği nokta: öylesine yüksek ve uzaktır ki, Meis adası kıyılarındaki İngiliz gemilerinden, Türk topçu bataryasının bulunduğu yere doğru yapılan atışlar; kesinlikle bataryanın bulunduğu yere ulaşmıyordu.

Ancak: bu saldırıya, gemilerden kısa süre sonra karşılık verilir. Çatışma şiddetlenip, uçak gemisinin büyük çaplı topları bizim mevzilere yönelince, bataryamızın bütün topları, uçak gemisine yöneltilir. Tüm ateş gücü ile, İngiliz uçak gemisi vurulmaya başlanır.

Atılan mermilerden biri; gemiye isabet eder. Hem de, geminin tam hangarına. Hangarda bulunan uçaklar: yakıtlarıyla birlikte yanmaya başlar. Bunun üzerine: geminin mürettebatı, hemen gemiyi terk eder, denize atlarlar. Koca gemi: yavaş yavaş batar. Toplam: 36 dakikalık bir top atışı sonundaki başarı; İngiliz uçak gemisi: sulara gömülür. Bataryadan yapılan: 145 atıştan, 110 tanesi, gemiye isabet eder. Gemide bulunan yaralılar ise; kurtarma sandalları ile kıyıya çıkarılırlar. Gemi tamamen sulara gömülmez, yarısı batar, yarısı su üzerinde kalır. İngilizler, gemiyi bu halde bırakıp giderler. Uçak gemisi, dört yıl boyunca, orada öylece kalakalır. 1921 yılında, gemi tekrar yüzdürülür. Ancak: Yunanistan’ın Pire limanına götürülmek için. Orada: bir süre kalır ve hurda olarak Almanlara satılır. Daha sonraki tarihte: Ben My Cheer gemisinden haber alınamaz.

Biz yine, olay gününe dönelim. Gemi komutanı, gemiyi son olarak terk eder. Yalnız: bu komutan ile ilgili, ilginç ve komik bir durumu gelişir. Komutan: yüzerek sahile çıktığında, sahildeki Yunanlı ada halkı: İngiliz askerlerine yardım etmek için çırpınmaktadır. Bu arada: yüzerek kıyıya ulaşan geminin kaptanının üstündeki ıslak giysileri çıkarılır ve ilk buldukları birkaç paçavra giysiyi, geminin kaptanına giydirirler. Üniformasını ise, kurusun diye asarlar. Bunun sonucunda: muhteşem uçak gemisinin, büyük kaptanı: Meis adası çarşısında, üzerinde eski-püskü bir kıyafet ile gezerken görülür ve olayın matrak bir yanı olarak, bu durum da, tarihe kaydedilir.

Böylece: dünya denizcilik tarihinde, ilk kez, bir uçak gemisi, 27 Aralık 1916 tarihinde: Türk topçuları tarafından batırılır, denize gömülür. Bu çatışmada: uçak gemisinin yanında, aynı yerde konuşlu bulunan: 200’e yakın yelkenli gemi ve sandal da batırılır.

Uçak gemisi battıktan sonra: Türk bataryasının toplarının ateşi devam eder. Adadaki telsiz istasyonu da vurulur. Tabii bu arada, adanın yerli halkı da panik içindedir. Bu ateşin ardından, adaya bir Türk askeri çıkartmasının olacağını düşünürler ve korku ile: kasabadan uzağa, tepelere doğru kaçmaya başlarlar. Tüm bu kargaşa da, yine komik bir olay gelişir. Vurulan İngiliz uçak gemisinde, içi para dolu bir kasanın, gemi ile birlikte denize gömüldüğü dedikodusu yayılır. Bunun üzerine: adanın gençleri, bu karmaşada: geminin enkazına dalışlar yaparak, bu kasayı ararlar.

Halkın büyük bölümü ve askerler ise, Meis adasının yerleşim bölümünü terk edip, tepelerdeki kiliselere sığınırlar. Hatta, takip eden dönemde, halkın bir bölümü: adanın çevresindeki mağaralarda, uzun süre yaşarlar. Adayı terk edip, Rodos adasına ve Mısır’a gidenler bile olur. İngiliz ve Fransız askerleri ise: Türkler tarafından yapılacağını düşündükleri çıkarmaya karşı; uzun süre, adada beklerler.

Sonraki dönemde: Yzb.Mustafa Ertuğrul, zor şartlar altında, Teke yarımadasında bataryası ile birlikte dolaşmaya ve gemi batırmaya devam eder. Sonraki kurbanları: Fransızların Paris II isimli gemisidir.

Gerek İngiliz uçak gemisi Ben My Cheer ve Fransız Paris II gemisinin batırılması sonucu: düşman gemileri, Türk kıyılarına intikam saldırılarına geçerler. Kıyıdaki yerleşim yerlerini, uzun süre bombalarlar. Artık, korkudan kıyıdan açıkta seyretmeye başlarlar. Topçu menzilinin dışında dolaşmaktadırlar.

Daha önce söylediğim gibi: bölgedeki Türk mevzilerindeki askerler için, kumanya ve malzeme dağıtan tekneler; düşman gemileri tarafından avlanmakta, batırılmakta veya yakalanarak malzemeye, kumanyaya el konulmaktadır. Ancak, korkudan kıyıya yaklaşmayan düşman gemilerini haklamak için, Yzb. Mustafa: bu durumu bildiği için, yine dahice bir plan yapar.

Düşman gemilerinin, yelkenli Türk teknelerine saldırdıklarını bildiklerinden, yaptığı plan: bir yelkenli tekne ile bağlantılı olur. Evet: bölgede dolaşan bir yelkenli tekne alınır. Teknenin kaburgasının iç tahtaları sökülür. Bu kaburgaların arasına: bol miktarda dinamit yerleştirilir. Tam merkezine ise: bu dinamitlerin ateşlenmesi için, bir top fünyesi yerleştirilir. Fünye halkası: bir telle; teknenin ortasına yerleştirilen portakal sandıklarının altına bağlanır. Dinamitlerin yerleştirildiği gövde kaburgasının iç tahtaları yine yerlerine takılır ve dinamitler gizlenir. Birbirine bağlı portakal sandıkları; düşman tekneyi ele geçirdiğinde, büyük olasılıkla, portakal sandıklarını; vinç ile kendi gemilerine alacaklar ve tam bu sırada, sandıkların altındaki fünye teli çeki nedeniyle, dinamitleri ateşleyecekti.

Düşünebiliyormusunuz; Japon intihar uçakları, kamikazeler gibi. Muhteşem bir plan.

Derken: Kemer ilçesi açıklarında: yelkenli, gerekli düzenlemeler tamamlandıktan sonra, denize açılır. Açık denizde, Fransız savaş gemisi, Alexandre. Göründüğünde, teknedeki daha önceden tembihli askerler, denize atlarlar ve kıyıya doğru yüzmeye başlarlar. Fransızlar: tedbiri elden bırakmazlar. Tekneye önce bir denizci çıkarırlar. Bir tuzak olup olmadığını araştırırlar. Türklerin: teknede bulunan kasa kasa portakalı zehirlediklerini düşünürler. Tekneye çıkan denizci; tekneden aldığı portakal numunelerini, Alexand gemisindeki doktora götürür, doktor portakalları inceler ve zehirli olmadıklarına kanaat getirir.

Bunun üzerine: tekne, Alexand savaş gemisine yaklaştırılır ve birbirine bağlı portakal sandıkları, geminin vinciyle, geminin güvertesine çıkarılmak istenir. Vinç çalıştırılır ve tam bu sırada: geminin gövde kaburgaları arasına gizlenmiş dinamitler ateşlenir, patlama olur ve geminin gövdesinde, büyük bir delik açılır, gemi kısa sürede batar ve yanlızca 18 dakikada, denizin dibini boylar. Evet, 11 Ocak 1917 tarihinde, yine büyük bir tarihi başarı, aklın-zekanın başarısı.

xxxxxxxxxx

I. Dünya savaşı bittiğinde: Mondros Mütarekesi imzalanır. Anadolu topraklarındaki tüm silah ve cephaneye el konulur. Topların kamaları sökülerek, etkisiz hale getirilir. O tarihlerde, Aydın bölgesindeki birlikleri denetlemekle görevli, batırılan Ben My Cheer gemisinin komutanı Charles R.Samson “ Gösterdiği kahramanlıktan dolayı, bu bataryanın toplarının kamalarını sökmek, askeri şerefe aykırıdır” diyerek, Yzb.Musfa Ertuğrul’un bataryasına dokunmaz.

I.Dünya savaşı sonrasında: kamaları sökülmeyen bu dört sahra topundan oluşan batarya: Kurtuluş Savaşına katılan ilk topçu birliğimizdir.

Ancak: yazının en başında belirttiğim gibi: gerek İngilizler ve gerekse Fransızlar; tarih sürecinde yaşadıkları bu olayın utancından; Yzb.Mustafa Ertuğrul’un bataryasının uçak gemisini batırdığı yere: bugün tatil köyü kurmuşlar. Bataryanın mevzilendiği yerde: büyük bir hatıra anıtı dikmemiz gerekirken; buralar, bir İngiliz ve bir Fransız tatil köyü tarafından işgal edilmiş. Bizler yinede; tarih sahnesinde, gururla hatırlamamız gereken bu olayı, yani uçak gemisinin, dört sahra topu tarafından batırılışını uzun süre unutmuşuz, ta ki; Kemer ilçesi önünde, deniz altındaki Paris II gemisine; dalgıçlar tarafından yapılan dalışlara kadar. Bu dalışlardan sonra; olaylar irdelenmiş ve tarihimizdeki bu gurur kaynağı olay; ortaya çıkmış.

11 Ocak tarihini unutmayalım, çünkü bu bizler için, atalarımızın akıl, düşünce ve güçlerinin en büyük ifadesi. Bugün: Antalya’lılar, bu kahramana sahip çıkmışlar. Yeniden düzenlenen Atatürk Parkında, Akdeniz’e bakacak şekilde, Yzb. Mustafa Ertuğrul’un bir heykelini diktiler. Antalya bölgesinde; çok kısa bir zaman ayıralım ve bu anıtı ziyaret edelim, geçmişimizdeki bu büyük başarıyı hatırlayalım, hatırlatalım, unutturmayalım.

Aranan kelimeler:

17 Nisan 2010
bosluk

cumhuriyet tarihi Son Yazılar FriendFeed
kişi siteyi ziyaret etti