Halen çalışmakta olan en eski saat, İngiltere Salsbury Katedralindeki akrep ve yelkovanı olmayan saattir ve 1387 yılı yapımıdır. Bu saat kule saatlerinin en eskisi olarak bilinir. (Bazı kaynaklar, 1335 yılında, Milano’da günümüzdeki kule saatlerine benzer saatlerin yapıldığını belirtmektedir.)
Bu saat, sadece zamanın belirli bölümlerinde zil çalması için tasarlanmıştır. Çünkü: Avrupa’da mekanik saatler ilk olarak rahipler tarafından, belirli saatlerde dua etmek için tasarlanmıştır.
1511 yılında, çilingir Alman Peter Henilein, tarihte bilinen ilk kurmalı mekanik saati üretir. Saatte ağırlıkları bir zemberekle değiştirerek, saati taşınabilir hale getirdi.
1550’li yıllarda saat üretiminde etkin olan Alman ve Fransızlar yanında, 1575 yılında İngiliz ve İsveçlilerde üretime başlarlar.
1556 yılında, Osmanlılarda ilk mekanik saat yapımı söz konusudur. İlk mekanik saat, İstanbul Rasathanesinin kurucusu ve Sultan III. Murad’ın müneccimbaşı astronom Takiyüddin tarafından yapılmıştır.
1571 yılında, İngiltere’de Robert Dudley tarafından yapılan bir kol saati Kraliçe Elizabeth I’e hediye edilmiştir.
Mekanik saatler gelişip küçülünce, 1600’lü yıllarda cep saatleri üretilir. Saatin kadranına dakikalar çizildi ve saate yelkovan eklendi.
1610 yılında, Dünyanın ilk saatçiler derneği, İsviçre Cenevre’de kuruldu.
1656 yılında, ilk sarkaçlı saat üretildi. Balans yaylı ilk cep saati, 1650’li yıllarda Robert Hooke tarafından yapıldı.
1660’lı yıllarda yapılan teknik gelişmelerle, saatin günde birkaç saat geri kalması önlenmiş ve sadece birkaç dakika geri kalması sağlanmıştır. 1670 yılında, İngiliz saatçi William Clement, sarkacın boyunu kısaltarak, saniyelerin de sayılabilmesini sağladı.
1675 yılında, İngiltere kralı, yeleğine saat cebi diktirerek, buna yerleştirdiği saat ile halkın önüne çıktı. 1721 yılında yapılan saat, sadece birkaç saniye aksıyordu. 1761 yılında, John Harrison tarafından yapılan saat, günde saniyenin sadece beşte biri kadar şaşıyordu.
Dünyada ilk kol saati, 1810 yılında, Napoli Kraliçesi için Abraham Louis Breguet tarafından yapılmıştır.
1840 yılında yapılan ilk pilli duvar saatinde, yay ve sarkaç vardı ve bu saatte kadranların çalışması, elektrik akımı yani pille sağlanıyordu.
1850 yılında, Amerika’da ilk kez, seri saat üretimine başlandı.
Avrupa’da ilk kol saati, 1868 yılında yapılır ve 1880 yılında, Alman denizcilere dağıtılarak kullanımına başlanır. Bu gelişmiş yeni tarzdaki saat, İsviçreli saat üreticisi Patek Philippe tarafından üretildi. Philippe tarafından modern konseptte üretilen ilk İsviçre kol saati, 13 Kasım 1876 tarihinde Macaristan’da Kontes Koscowicz’e satıldı.
1893 yılında, Londra’da Garsin Şirketi, saatler için küçük kemerler tasarımı patentini aldı. Bu durum, erkek kol saatleri için bir pazarın ortaya çıkışını sağladı. 1880’lerde, İngiliz Ordu mensupları, sömürge askeri kampanyalarında kol saati kullanmaya başladılar. Özellikle 1885 yılındaki Anglo-Burma savaşında bunlar görüldü. Bu savaş sırasında, asilere karşı saldırılarda birliklerin hareketlerini koordine ve senkronize etmekte kol saatleri kullanıldı ve sonradan kol saatleri subaylar arasında yaygınlaştı. Mappin Webb şirketi, askerler için saat üretimi kampanyaları başlattı. 1898 yılındaki Sudan savaşında, saat üretimi hızlandı.
1904 yılında, tanınmış saatçi Louis Cartier, pilot arkadaşı Alberto Santos’un isteği üzerine kola takılan ilk saati hazırladı ve bu saat piyasada büyük rağbet görür. Fransa’da yaşayan Brezilya’lı pilot Alberto Santos’un uçmak en büyük tutkusuydu. Ancak, o yıllardaki köstekli saati uçuş sırasında kullanması imkansızdı, çünkü hem iki eliyle uçağı kullanmak hem de cebinden çıkarması gereken saate bakamıyordu. Öte yandan, havada zamanı öğrenmesi de gerekiyordu. Bunun üzerine, Cartier, saat yapımcısı Edmond Jaeger’in yardımıyla ilk kol saatini hazırladı. Pilot Santos, yeni bir rekor kırdığı uçuşu sonrasında, uçaktan çıkarken bunu gören kalabalık izleyici topluluğu saati çok beğendi ve bir anda Cartire’e saat siparişleri yağmaya başladı ve böylece Cartier markası ortaya çıktı.
1905 yılında, Hans Wilsdorf, uygun fiyatlı saatler üretip sunmak için Londra’ya taşındı. Kardeşi Alfred Davis ile birlikte, Wilsdorf&Davis şirketini kurdu. Şirket sonradan “Rolex” ismini aldı. Şirket, kol saatlerinde bir çizgi üretmek için İsviçreli firma Aegler’i kurdu ve 1910 yılında Rolex kol saatleri şirketi, İsviçre’den bir kronometre olarak sertifika alan ilk şirket oldu.
1906 yılında gerçek anlamda pille çalışan ilk duvar saati üretildi.
I.Dünya Savaşında gelişen topçu birlikleri ve topçu ateşi arkasında ilerleyen piyadeler arasındaki senkronizasyonun sağlanmasında kol saatlerinin etkin rolü görüldü ve savaşın ardından kol saati hakkındaki kamu algıları değişti ve savaş sonrası dönemde kitle pazarı açıldı. İngiliz savaş departmanı, 1917 yılında, askerler için kol saati çıkarmaya başladı. Savaşın sonunda neredeyse tüm erkeklerin bir kol saati vardı ve terhis edildikten sonra da kol saatlerini kullanmaya başladılar.
1923 yılında, kol saatinin boyutları küçülür ve halk arasında yaygın olarak kullanılmaya başlanır.
1930 yılında kendinden kurmalı ilk kol saati John Harwood tarafından icat edildi.
1952 yılında, kurulmayan ve pille çalışan ilk saat piyasaya girdi ve kurmalı saatin ulaştığı dakiklikle zirve yaptı.
1960 yılında ilk kuartz saat piyasaya girer. İlk elektronik saat, Seiko firması tarafından üretildi.
1961 yılında ilk kol saati uzaya gitti.
1969 yılında saat teknolojisinde devrim niteliğinde bir gelişme oldu. Denge çarkının yerine, kuvars kristal rezonatör güçlü bir pil tarafından yönlendirilen devre kullanılarak ilk elektronik saatler yapıldı ve 1969 yılında, Amerika’da Pulsar markasıyla elektronik saatler üretilmeye başlandı.
1974 yılında Led ekranlı ilk digital saat üretildi ve Omega Mirane Kronometre tanıtıldı.
1982 yılında, İsviçreli Swatch firması, pilli ve ucuz saatler üreterek saat piyasasına girdi.
İlk cep telefonunu bulan kişi, 1973 yılında Martin Cooper’dir. Cooper, Motorola firmasında sistem bölümü müdürü olarak çalışıyordu.
1973 yılında icat ettiği “Motorola DynaTAC” model isimli cep telefonu ile Finlandiya’da ilk görüşmeyi yapmıştır. Ancak bu cep telefonu günümüzdekilerden çok farklı olarak büyük boyutları ve ağırlığıyla dikkat çekiyordu. (850 gr ağırlığındaydı) Bataryası 20 dakikadan fazla dayanmıyordu. 1980’lerde birçok film ve sette, ünlüler tarafından konuşmak için bu telefon kullanıldı.
GSM
1982 yılında, Avrupa Telekominikasyon Standartları Komitesi, GSM (Global System Mobile) oluşturdu.
İlk cep telefonunun üretilmesinden sonra Motorola büyük yatırımlar yaptı ve 1983 yılında Dynatac 8000 modelini piyasaya sürdü. Telefonun boyutlarının hantallığı yanında en büyük sıkıntısı, büyük boy anteniydi. Motorola 1989 yılına kadar, bu cep telefonunu geliştirmek için büyük çaba harcadı ve tuş takımı üzerinde bir kapak bulunan MicroTac9800 modelini hazırladı.
Ericsson, 1987 yılında cepte taşınabilir boyutta ilk cep telefonlarını üretmeye başladı. İlk cep telefonu, 1987 yılında Nils Rydbeck, Lund Ericsson Mobile Telefon Labrotavuarında, Ar-ge başkanı tarafından tanıtıldı. Bunun ismi “Hotlaine Pocket” idi.
1991 yılında, Finlandiya’da ilk Nokia 1011 model telefonlar üretilmeye başlandı ve cep telefonu piyasasında Motorolanın en büyük rakibi olarak piyasaya girdiğinde, ürettiği telefon, Motorolanın telefonundan daha küçük ve hafif olarak ilgi çekti.
1 Temmuz 1991 tarihinde, Finlandiya Başbakanı Harri Holkeri, Nokia tarafından sağlanan ekipmanlarla ilk GSM görüşmesini, GSM operatörü Radiolinja üzerinden yaptı.
Bu iki telefonun piyasaya girmesinden yaklaşık 1 yıl sonra, IBM dünyanın ilk smartphonu yani akıllı telefonu sayılan Simon isimli telefonu piyasaya tanıttı. Bu telefon dokunmatik ekranı ve özel kalemi ile, takip eden süreçteki akıllı telefonların esası sayıldı. Simon’un kökleri, o dönemde Las Vegas şehrinde düzenlenen Comdex etkinliğinde ortaya atılmış ve ilk adı “Angler” olarak belirlenmişti.
1992 yılında ilk SMS, Nokia marka telefon üzerinden gönderildi.
1996 yılında, ilk zil seçeneği olan telefon, 1997 yılında ise Alman Simens markası tarafından ilk renkli ekranlı telefon üretildi.
1999 yılında, Nokia 8810 isimli telefonu piyasa sürdü ve daha önceki modellerle karşılaştırılmayacak kadar hafif ve küçük, antensiz telefon dünya çapında büyük ilgi çekti. Yine aynı yıl, üretilen cep telefonlarına birçok özellik eklenmeye başlandı. Nokia 3210 isimli telefon, tam bir tasarım harikası olarak dünya üzerinde milyonlarca sattı. Aynı yıl, Samsung, cep telefonuna müzik çalar yani MP-3 özellik ekledi. Yine aynı yıl üretilen Nokia 7110 telefonu ise, internete bağlanabilme özelliğiyle öne çıktı.
2000 yılında, telefonlara kamera özelliği eklendi. Kameralı ilk telefon olarak Sharp Sh04 modeli piyasaya sürüldü.
2001 yılında, ilk bluetooth özelliği olan Ericsson T39 ve ardından üretildi.
2002 yılında, Ericsson firması Sony mülkiyetine girdi ve “Sonny Ericsson” olarak anılmaya başladı. T68 kameralı cep telefonu üretildi. Bu telefon yüksek çözünürlük, spor görünüm ve renkli ekranı ile ilgi çekti.
2003 yılında, BlackBerry 6230 cep telefonu üretilmesiyle: e postaları okumak mümkün oldu.
2004 yılında, Motorola RAZR modeli ile, tasarım konusunda devrim yaratan ince ve kapaklı modelini tanıttı. Yine aynı yıl Motorola A845 modeliyle, görüntülü görüşme ve hızlı internet kullanımı sağladı. Telefonun ön yüzünde bulunan kamera ile, insanlar görüntülü görüşmeye başladılar. Yine aynı yıl, bataryalar konusunda büyük ilerleme kaydedildi. Li-ion bataryalar, telefonlar için artık çok uzun bekleme ve görüşme süreleri sunar hale geldiler. Yine aynı yıl, Sonny Ericsson V800 modelini üretti ve bu kapaklı telefon, 3G ile İngiltere’de Vodafon’un amiral gemisi oldu. 1.3 megapiksel kamerası ilgi çekti. 16GB kadar genişleyen hafızası ve Memory Stick Duo kartları okuyabilmesi, öne çıkan özellikleri oldu.
2007 yılında, Nokia’nın N95 modeli, Nokia’nın şöhretin zirvesine ulaşmasını sağladı. Telefon 5 MP kamera, GPS, web tarayıcı ve diğer özellikleriyle önem kazandı.
2007 yılında, Iphone ilk modeli olan İphone telefonu piyasaya sürdü. Bu telefon, özellikleri nedeniyle, cep telefonunun icadı kadar önemli bir yıl oldu ve telefon, kendi kendine açılıp kapanan, kaba ve yavaş açılan bir telefon olmaktan çok öteye gitti.
TÜRKİYE’DE CEP TELEFONU
Türkiye’deki ilk cep telefonu Motorola modelidir. Büyüklüğü, 1 litrelik süt kutusuna eşit bu telefonu kullananlar, büyük bond çantalarda taşırlardı.
Türkiye’de ilk GSM operatörü, Mart 1994 tarihinde hizmet vermeye başlayan Türkcell dir. Aynı yıl, yaklaşık 2 ay sonra Telsim (günümüzdeki ismiyle Vodafon) ve Mart 2001 tarihinde Avea devreye girdi. Böylece Ericsson şirketinin GH serisi telefonlar ülkemize girmeye başladı. Ardından Nokia, Türkiye pazarına girdi, kullanıcı ve telefon sayısında büyük artış oldu.
Türkiye’de ilk cep telefonu görüşmesi: 23 Şubat 1994 tarihinde, dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’i aramasıyla gerçekleştirildi.
Türkiye’de ilk SMS, 1995 yılında gönderildi.
Metal kalıplar kullanılarak yapılan en yaygın teneke oyuncaklar arasında Müstecip Baybörü tarafından üretilen Gürel oyuncakları, 1950’li ve 60’lı yıllarda oyuncak dükkanlarının vitrinlerini renklendirdi.
Sonraki yıllarda ise teneke oyuncakların yerini plastik oyuncaklar ve pelüş bebekler aldı. Bunların arasında Fatoş Oyuncaklarının seçkin bir yeri vardır.
Fatma İlhan, çocuğunun; 1. Yaş gününde armağan olarak gelen oyuncak kediden korktuğunu görünce, sevimli hayvan figürleri üretmeye karar verdi. Böylelikle Fatoş Oyuncakları doğdu. Türk oyuncak tarihinde ilklerin öncüsü olan Fatoş Oyuncakları, 1971 yılından beri çocukların en yakın arkadaşı olmuştur. Fatoş Hanımın ürettiği sevimli figürler, 1980’li yıllarda ithal oyuncaklara yenik düştü.
Dünya oyuncak tarihinde Lehmann olarak bilinen ve en gözde antika oyuncaklar arasında yer alan teneke figürler, Ernst Paul Lehman tarafından 1881 yılında Brandenburg, Almanya’da kurulan fabrikada üretilmeye başlanmıştır. Bir düş gezgini olarak ünlenen Paul Lehmann, tasarladığı oyuncaklara toplumların sosyal, ekonomik ve kültürel yapılarını yansıtmıştır.
Lehman oyuncaklarının ünlü logosu, teneke oyuncak preslenesinde kullanılan metal bir aletin içinde, Ernst Paul Lehmann ın baş harflerini içeren bir figürdür.
Paul Lehmann ürettiği oyuncaklar arasında, bir tanesi dışında, kendi kimliğine yer vermemiştir. İnatçı, kararlı ve sert karakterini yansıttığı için sadece “İnatçı Katır” olarak adlandırdığı at arabasını kendisiyle özdeştirmiş ve “İşte bu benim oyuncağım” demiştir. Lehmann’ın evinin ön cephesindeki İnatçı Katır oyuncağının kabartması, onun bu figüre duyduğu sempatinin kanıtıdır.
1800’lü yılların sonlarında, Avrupa’da yaygınlaşmaya başlayan otomobiller kent trafiğini etkilemeye başlayınca, bu araçlarda korna ve sinyal kullanımı zorunlu kılınmıştır. Bu uygulamadan esinlenen Lehmann, sürücü korna yerine borazan kullanan sinyalli bir oyuncak araba tasarlamış ve ona dilimizde düt düt anlamına gelen “TUT TUT” adını vermiştir. Tut tut, gövde altında keçi derisinden yapılmış bir körük sayesinde korna çalan ilk sesli Lehmann oyuncağıdır.
Çocuklar ilk Barbie bebeklerle, 1959 yılında, New York’da açılan bir fuarda tanışmışlardır. Barbie, Mattel oyuncak fabrikasının kurucusu Elliot Handlerr ve karısı Ruth tarafından tasarlanmıştır. Barbie bebekler, 1953 yılında Almanya’da piyasaya çıkan Lilli Bebekten esinlenilerek yapılmıştır. Handler’ler ürettikleri oyuncağa kızları Barbara (Barbie) nin ismini vermişlerdir. Barbie bebekler dünyada en fazla satılan oyuncaklardır. Bir diğer ifadeyle, eğer üretilen tüm Barbie’leri uç uca eklemek mümkün olsaydı, oluşacak bebek zinciri dünyanın çevresini 3.5 kez dolaşacak uzunlukta olacaktı. Son 40 yılda Amerika’da ki kız çocuklarının % 90’ının en az bir tane Barbie bebeği olmuştur.
Noel Baba, Amerikalı şair Clement Clarke Moore (1779-1863) tarafından yazılan bir şiirden doğmuştur. Amerikalı ressam Thomas Nast (1840-1902) şairin dizelerinden esinlenerek Noel Baba’nın resmini yapar ve onu Ren geyiklerinin çektiği bir kızağa oturtur. O tarihten beri, Yılbaşı kutlamalarının vazgeçilmez bir parçası olan Noel Baba çocuklara yıllardır oyuncak taşımaktadır.
1962 yılında J.F.Kenedy’nin ilk oyuncağını yapan Pascal Karnar, yaklaşık 20 yıl sonra yalnız çirkin ama çok sevimli bir uzay oyuncağı tasarlar ve adını E.T. koyar. İsim “Dünya dışından” kelimelerinin baş harflerinden alınmıştır. ET kısa zamanda çocukların sevgilisi olur ve oyuncak vitrinlerinde yerini alır. Hayranlarının karşısına 1982 yılının Haziran ayında bir film kahramanı olarak çıkan ET’nin oyuncağı dünya çapında bir üne kavuşur. ET’ye gösterilen yoğun ilgi sonucunda toplam 20 fabrikada üretim yapan Karnar Oyuncak Şirketi, bu sayıyı üçe katlayarak 60 fabrikaya yükselir. JC Penny Mğazası tarafından verilen ET siparişini taşımak için, 4 adet Boing 747 Jumbo Jet uçağı kullanılmıştır. Dev yolcu uçağının pencerelerinden dışarıya bakan binlerce ET oyuncağı yeni sahiplerine kavuşmak için sabırsızlanmaktadır. Aynı yılın sonuna kadar Kamar’ın ET oyuncaklarından 7 milyon adet satılmıştır.
Cebimizde veya cüzdanımızda taşıdığımız, yaşamın en önemli fonksiyonu olan para konusunda küçük ama aslında çok önemli ve gözden kaçan bir ayrıntıyı paylaşmak istiyorum.
Cebimizdeki madeni paralara baktığımızda üzerinde “TÜRKİYE CUMHURİYETİ” ibaresini görebilirsiniz. Ama yine cebimizde veya cüzdanımızda taşıdığımız kağıt paralara baktığımızda ise bu ibarenin “TÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASI” olarak yazılı olduğu görülür.
Peki bu fark veya farklı yazılım niye, sonuçta her iki tür para da bu ülkede kullanılıyor, üzerine niye farklı ibareler yazılıyor, her iki paranın üzerine de “TÜRKİYE CUMHURİYETİ” yazmak veya yazabilmek niye mümkün olmaz?
Evet, bu soru ile ilgili kısa bir araştırma:
Madeni ufaklık denen metal para basımı, Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü tarafından yapılmaktadır. Kanunen verilen yetki çerçevesinde tedavüle çıkarılacak madeni ufaklık paraların teknik ve sanatsal özellikleri ile dizaynları da aynı kurum tarafından belirlenir ve basımı yapılır.
Banknotlar ise 1958 yılından bu yana Merkez Bankası bünyesindeki Banknot Matbaası tarafından üretilmektedir. Köklü bir birikim gerektiren her türlü tasarım, kalıp ve baskı işlemleri Matbaanın kendi kadro ve olanaklarıyla gerçekleştirilmektedir.
Bu sorunun cevabını ararken bulduğum yanıt: Merkez Bankası, çıkarılan bir kanunla karma yapıda bir anonim şirket olarak kurulmuş ve bu kuruluş aşamasında devletin payı sadece % 15 gibi küçük bir rakamdır ve isminde “Türkiye” ibaresi yoktur. Böylece hisseleri halka satışa sunulan ve çok sayıda yerli ve yabancı ortağı olan, karma bir anonim şirket yapısındadır. Bu şirket tarafından basılan paralara “Cumhuriyet” ibaresinin kurulması, bankanın Cumhuriyet döneminde kurulduğunu ifade etmektedir. Yani ilk kurulduğunda “Cumhuriyet Merkez Bankası” dır ve “Türkiye” ibaresi çok sonradan eklenmiştir.
Peki niye “Cumhuriyeti” değil de “Cumhuriyet”
Çünkü, devlet payı sadece % 15 olduğu için, devlete aidiyeti gösteren “İ” harfi ilave edilmemiş ve “Cumhuriyet” olarak kullanılmıştır.
Yani: Merkez Bankası, kağıt paralarımızı yani “Türk Lirasını” basmasına rağmen “TÜRKİYE CUMHURİYETİ”ne ait değildir, karma yapıda bir anonim şirkettir. İyi de bu karma yapıdaki anonim şirketin, devlet dışındaki hisseleri kime aittir?
Sorudan soruya……………….
Yine yaptığım araştırmaya göre, devletin payı bir hayli yükselmiştir. Hatta yine aldığım bilgiye göre, Merkez Bankasında Hazinenin payı % 51 ve Ziraat Bankasının payı % 21 imiş. Yani toplamda: % 72, peki iyi de kalan % 28 nerede? Bu sorunun cevabı olarak herkesin payı var şeklinde bir yanıta rastlanıyor. Yani, Merkez Bankası kararlarında bu irili ufaklı paydaşların da sözü geçiyor denilebilir. Öte yandan bu irili ufaklı paydaşların kimliği asla açıklanmıyor.
Sonuç: “Merkez Bankası bizim mi?” bu sorunun yanıtı hem net, hem değil. Ama eğer bizimse niye paraların üzerinde “TÜRKİYE CUMHURİYETİ MERKEZ BANKASI” yazmaz, bence bu soruna bir çözüm bulunmalı, belki devlet Merkez Bankasının % 72 değil, tüm hisselerini satın almalı?