Bu hikaye: antik dönemde tapınağını yanmaktan koruyamayan bir tanrıçaya aittir.
Efes Artemis tapınağı, dönemin en önemli, güçlü ve zengin şehirlerinden Efes antik kentinin, yalnızca 200 metre yakınındadır.
Şehir ile tapınak arasındaki kutsal yol; antik dönem yazarlarının tanımlamalarına göre, 190 metredir.
Tapınak: 6000 metre karelik bir alana yapılmıştır ve çevresinde 400 metre genişliğinde bir koruma alanı bulunur.
Tapınak gelirleri: ziyarete gelenler ve kutsal limanı kullanan gemilerden elde edilir.
Ayrıca: tapınağın iç avlusunda, iş gören tüccarlar da tapınağa belli bir pay ödemektedirler. Bunlar: tanrıçanın kült heykellerini ve tapınağın gümüşten yapılmış minyatür kopyalarını satarak para kazanıyorlardı. Ayrıca, yine tapınak avlusunda, kehanet bilimcileri falcılar, büyücüler, kurban eti satan rahip ve rahibeler bulunuyordu.
Evet gelelim şimdi tapınak hakkında anlatılan ilginç bir efsaneye:
MÖ 600 yıllarında tapınak tarihini son derece etkileyen bir olay yaşanır.
Efes şehrinde yaşayan “Herostratos” isimli bir şahıs vardır.
Kendisinin: kunduracılık yaparak geçimini sağlayan, kimseye zararı olmayan biri veya bir köle olabileceği söylenir. Herostratos’un da her insan gibi hayalleri ve arzuları vardı. En büyük arzusu da ünlü bir kişi olarak tarihe geçmekti.
O sadece dönemin en ihtişamlı tapınağını ateşe vererek kazanacağı şan ve şöhreti düşünüyordu.
Sonunda çevresindekilerin de etkisiyle kararını verdi ve MÖ 21 Temmuz 356 günü gecesi tapınağın çatısına çıkıp burada bulunan ahşap kirişlere yağlı paçavraları bağladı, sonra onları tutuşturdu.
Yaz sıcağının da etkisiyle çok geçmeden alev alet yanan tapınak, bir gecede artık bir daha kullanılamayacak derecede yanarak ağır hasar aldı.
Yetkililer kendisini yakaladığında ise, suçunu itiraf eder.
Efesli yetkililer, böylesine bir tapınağı yakıp bunu küstahça itiraf eden Herostratus’u idam cezasına çarptırırlar. Ölüm cezası ile adının bir daha anılmayacağını ilan ettiler. Adı tüm resmi kayıtlardan silindi.
Ancak yine de bir süre sonra ünlü olur. İlk kez Khioslu tarihçi theopompus, philippica adlı eserinde Herotstarot’tan bahseder. Onu daha sonra Strabon anar.
İronik bir şekilde: Herostratos’un ününü duyarların çok az bir kısmı, arkaik Artemis Tapınağının mimarları Samoslu Theodoros, Giritli Khersiphronos ve oğlu Metagenes’i bilmezler.
Yani, insanlar o muhteşem tapınağı yapanları değil yıkanları daha çok merak etmiştir.
Herostratos, doğru düşünmüş ve tanrıçanın bu en güzel mabedini yakarak asırlar sonra dahi kendinden söz ettiren bir kişi olarak ün kazanmıştır.
İsmi, şan ve şöhret tutkunu, kötü şöhretli kişilere verilen bir deyim olur.
Bir başka olay daha var.
Tabii Efesliler, tapınak yanında, Tanrıça Artemis’e sitem ederler. “Sen nasıl bir Tanrıçasın ki, kendi tapınağını yanmaktan kurtaramadın”
Ancak: antik dönem yazarlarının yazdıklarına göre, Tanrıça Artemis, o gece, Efes şehrinde değildir, Makedonya’nın Pella şehrindedir ve Büyük İskender’in doğumuna yardımcı olmaktadır.
Çünkü yıldızlar o gün doğacak kişinin, büyüdüğü zaman büyük bir kral-imparator olacağını, o çağ dünyasının her yönüne akınlar yapacağını ve ülkeleri ele geçireceğini ve yeni bir çağ yaratacağını söylemişlerdir.
Antik dönem yazarlarından Plutarkhos’a göre: Artemis, o gece başka bir işle meşguldür ve tapınağın yanmasına engel olamamıştır.
Her ne kadar tapınak yanmış olsa da, Efesliler Artemis olmadan yaşayamazlar ve bu yüzden şehir yöneticileri ve halk birleşerek, yeni bir tapınak yaparlar.
Kroisos, günümüzden 2600 yıl önce, Salihli yakınlarındaki Sardes şehrinde oturan Lydialı Mermnad Sülalesinin hükümdarı Alyattes’in (MÖ 619-560)’ in Karialı bir anneden olma en büyük oğludur.
Prenslik yllarında Adramyteion (bugünkü Edremit) valiliğinde bulunduktan sonra MÖ 560 yılında 35 yaşında tahta çıkar.
O, gerçekten eski çağın en varlıklı hükümdarlarından biriydi.
Zenginliği ve cömertliğiyle antik dünyanın en saygın kişilerinden biri durumuna geldi.
Daha o zamanlar, çok varlıklı kişiler “Kroisos gibi zengin” nitelemesiyle anılıyordu, Atinalı zenginler çocuklarına “Kroisos” adını veriyorlardı.
Ona olan hayranlığın başlıca sebebi ise “cömertliği” idi.
Kroisos paha biçilmez hediyeler gönderdikçe, Yunanlılar da ona daha önce hiçbir ölümlüye göstermedikleri saygı ve sevgiyi gösteriyorlardı.
En görkemli hediyeler, başta Delphi Apollon Tapınağı olmak üzere, Efes Artemis ve Didyma Apollon gibi kehanet merkezlerine gidiyordu.
Dünyanın 7 harikasından biri olan kabul edilen Efes Artemis Tapınağının inşasına büyük yardımlarda bulundu.
Lydia Krallığı, MÖ 546 yılında Büyük Kryors tarafından tarih sahnesinden silindi ve ülke MÖ 334 yılında Büyük İskender’in gelişine kadar yaklaşık 200 yıl süre Pers Akhaimenid Krallığının egemenliği altında kaldı.
Görüldüğü kadarıyla, Lydia Hazinesi olarak bilinen sanat eserleri, Kroisos’un zamanından günümüze ulaşan zenginliği küçük bir yansıması olabilir.
Halen Uşak Arkeoloji Müzesinde “Karun Hazineleri” (Lydia Hazinesi) başlığı ile sergilenen eserler: Uşak’a bağlı Güre köyündeki bir gurup tümülüs ile Manisa Kırkağaç ilçesindeki Harta tümülüsünde, kaçak kazılar sonucu ele geçmiş koleksiyondur.
1960’lı yıllarda yağmalanan eserlerin bir kısmı: 1966-1968 yılları arasında, Jandarma tarafından el konulup Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesine teslim edilmiştir.
450’nin üzerinde parçadan oluşan koleksiyonun kalan kısmı ise: Amerika Birleşik Devletlerine kaçırılmıştır. Amerika’ya götürülen eserler, New York Metropolitan Müzesi tarafından satın alınmış ve 1984 yılında düzenlenen bir sergiyle ilk kez tanıtılmıştır.
Kültür Bakanlığı, eserlerin Türkiye’ye getirilmesi için harekete geçmiş 1987 yılında New York Eyalet Mahkemesinde açılan dava sonucunda, Metropolitan Müzesi, hazineye ait tüm parçaların iadesini kabul etmiş ve eserler, Ekim 1993 tarihinde Ankara’ya getirilmiştir.
14 Şubat 1996 tarihinde ise, eserler anayurdu Uşak’a nakledilmiştir.
Atinalı bilgin Solon, bir gün Kral Kroisos’u ziyarete sarayına gelir.
Zenginliğiyle gösteriş yapmayı seven Kral, Solon’u sarayında gezdirip hazinelerini, edindiği mal varlığını büyük bir keyifle gösterir.
Sonra da Solon’a sorar “Sevgili Atinalı bilge dostum Solon, senin engin bilgine dair çok şey duydum, bilginin peşinden tüm dünyayı dolaştığın biliniyor, peki söyle bana kimdir dünyanın en mutlu insanı”
Solon, Krala hitaben: “kendisinin, dünyanın en mutlu kişisinden sadece bir tanesi olduğunu” söyler.
Kral Kroisos: bu cevaptan rahatsız olur.
“Diğer ölümlüler nasıl muhteşem bir sarayı, devasa bir krallığı olan Kroisos’tan daha mutlu olabilirler? der.
“Neler diyorsun Atinalı dostum, nasıl oluyor da beni bu basit ve ölümlü insanlardan daha az mutlu buluyorsun?”
Solon şöyle der: “Bugün işler iyi gidiyor diye, yarın da iyi gideceğini fark etme. Her an başına talihsizlikler gelebilir, bugün mutlu iken yarın da mutsuz olabilirsin. Senin mutlu bir insan olup olmadığını ancak ölünce anlayacağız.”
“İnsan için sadece talih ve talihsizlik vardır. Evet görüyorum sen çok zenginsin, çok insana hükmediyorsun, ama ömrün boyunca her zenginliğe erişmek mutluluğa yetermi? Bir insanın mutlu olup olmadığını anlamak için ömrünün güzel bir sonla bağlandığını görmek gerekir. O ki ömrü boyunca her zenginliğe erişir ve en son dünyadan hoşnut ayrılır, işte o bana göre en mutlu insandır. Her şeyin sonuna bakılmalıdır. Tanrı çok insana mutluluğu yem olarak sunar, sonra da çeker alır elinden” der.
Savaş
Sonrasında: Kral Kroisos Perslerle girişeceği savaş öncesinde Delpho rahiplerine danışır. Ancak kahinler, anlaşılması güç ifadeler kullanırlar ve net bir cevap vermekten kaçınırlar. Sadece savaşın sonunda büyük bir imparatorluğun yıkılacağını söylerler. Bunun üzerine kendine güvenen Kral Kroisos, Pers krallığına karşı MÖ 546 yılında saldırıya geçer.
Pteria’da iki tarafında kazanamadığı savaştan sonra yeni ve güçlü bir ordu kurmak için başkent Sardes’e döner. Ama onu izleyen Pers imparatoru Kyros, ani bir saldırı ile Sardes şehrini ele geçirir.
Lydia Kralı zengin Kroisos’un sonu:
Esir edilen Kral Kroisos, diri diri yakılmaya mahkum edilir.
Persler, zincire vurulmuş olan Kroisos’u odun yığınlarının tepesine çıkarırlar. Her iki yanına da yedişer Lydialı çocuk koyarlar. Kroisos, odun yığınının üstünde, Solon’un “hiçbir canlılın henüz yaşadığı sürece mutluluktan tam emin olamayacağı” yolundaki sözlerini hatırlar ve üç kez “Soloon” diye bağırır.
Kroisos’un bağırmasını işiten Pers kralı, adamlarına emir vererek ateşi yaktırmaz ve adını andığı şahsın kim olduğunu öğrenmek ister. Bir süre sustuktan sonra Kroisos, şunu söyler: “Bir adam ki, dünyanı yöneten kişiler onunla konuşabilmiş olsalardı; en büyük hazinelerden daha değerli bir şey olurdu.”
Sonra Atinalı Solon ile aralarındaki konuşmayı anlatır. Pers kralı Kyros’un yüreği sızlar ve bir gün böyle bir şeyin kendi başına da gelebileceğini düşünerek, Kroisos’un ve Lidyalı çocukların ateşin üzerinden indirilmelerini söyler.
Ancak ateş sönecek gibi değildir. Buna rağmen bir mucize gerçekleşir, Tanrı Apollon müdahale eder, gökten sel gibi yağmur yağar ve ateşi söndürür.
Kroisos, odun yığını üzerinden indirilince, Kyors ona “Kroisos, kim sana söyledi benim topraklarıma saldırmayı ve benimle dost yerine düşman olarak karşılaşmayı” der.
Kroisos “Kral, bunu yapan senin iyi talihin ve benim kötü talihimdir, çünkü kimse barış dururken savaşı seçecek kadar deli değildir, barışta oğullar babalarını gömerler, savaşta ise babalar oğullarını mezara indirirler.”