Geçenlerde Amerikaya gittim ve iki ay kaldım. Amerikanın en büyük özelliği: orada yaşayan insanların, “taksit” kelimesini tanımıyor olmaları. Yani, bir Amerikalı, taksit nedir bilmez, herhangi bir alışveriş yaptığında, karşılığına ya nakit ya da kredi kartı ile tek çekim olarak öder. Çok ilgimi çekmişti, taksit nedir bilmiyorlar.
Ülkede, ekonomik sıkıntılar başlayınca, yani insanların ekonomik şartları gerilemeye ve gelirleri düşmeye başlayınca, elbette ilk yaptıkları: harcamalarını kısmak olmuş. Yani, taksit nedir bilmeyen Amerikalı, gelirlerinde düşme olunca, ilk olarak yaptığı harcamaları kısmış ve hatta zorunlu harcamaları dışında, hiçbir harcama yapmamaya başlamış. Taksit kelimesini tanımayan Amerikalı, cebinde para varsa harcamış, yoksa harcamamış ve tüketime dayalı ekonomik sistem krize girmiş.
Peki, bizim ülkemizdeki durum. Hani, ekonomik kriz büyük ülke Amerikayı etkiledi de niye bizi etkilemedi, bizim sistemimiz çok mu güçlü. Buyrun, benim bakış açımdan, ekonomik krizin bizim ülkemizden teyet geçmesinin sebebi:
Bizim ülkede, kredi kartı ile taksit çılgınlığı, tüketim alışkanlıklarını öyle boyutlara getirdi ki, inanılmaz. Yani, bizim insanımız, cebinde para olmadan para harcamaya, yani kredi kartı ile, gelirlerinin çok üstünde borçlanmaya alıştı ki, bu durum bizim ülkemizdeki tüketimi ne durdurdu ne de yavaşlattı. Kriz filan dinlemeden, bizler harcamaya ve tüketmeye devam ettik. Niye?
Amerikalı cebinde para varsa harcar ve gelecekteki gelirlerini taksitle borçlanarak asla ipotek altına almaz. Biz ise, öyle bir taksit çılgınlığına girdik ki, aylarca ve hatta, yıllarca taksitle borçlanarak, gelecekteki gelirlerimizi ipotek altına alarak tüketmeye, devam ettik ve ediyoruz.
Ülkemizde, cebinde birden fazla kredi kartı olmayan varmı? Peki, bu kredi kartlarının borçlarını düşündüğümüzde, aylarca ileriye dönük olarak, gelecek olan gelirlerimizin ipotek altında olduğunu hiç düşündük mü? Elbette, küçük bir gurup, kredi kartını bilinçli kullanıyor olabilir, ancak büyük bir gurubun, cebinde birçok kredi kartının bulunduğu, kredi kartlarının borçlarını yenilerini çıkartarak ödemeye çalıştığını ve hatta, ay başlarında cebimize girmeyen aylık gelirlerimizin, bankalar arasında transfer edildiği kesin.
Bu durum kişisel bazda. Durumun ülke bazındaki açıklaması ise: son günlerin moda tabiri ile “cari açık”. Yani: kişisel bazda, 1000 TL. kazanırken, 1400 TL. harcayan ve 400 TL. yani harcadığı ama kazanmadığı 400 TL. yi, borç alarak kapatmaya çalışan insanlar. Buna, kişisel bazda cari açık deniliyor. Bunu ülke bazında düşünebilirsiniz. Aylarca olacak olan cari açık yani açığı borçla kapatma durumu nereye kadar?
Son bir söz. Unutmamak gerekir ki, bir zamanlar, ileri ülkeler, ürettiklerini satabilmek, yeni pazarlar bulabilmek için, savaşlar yapmışlar, hatta dünya savaşları çıkmış. Günümüzde, savaş filan yok, çünkü savaş, her iki taraftan da kayıplara neden oluyor. Günümüzde, ülkeler ürettikleri malları satabilmek ve fabrikalarının çalışmasını devam ettirebilmek için çok daha modern teknikler kullanıyorlar. İşte, yakın geçmişte yaşadığımız ve yeniden yaşayabileceğimiz düşünülen “ekonomik kriz” bu.
Lütfen, cebimizdeki para kadar harcayalım. Reklam denilen ve olayın en büyük tetikleyicisi hadisenin etkisinde kalmayarak: yanlızca gelirimiz kadar harcayalım, gelirimiz dışında, tüketim alışkanlıklarından vazgeçelim. Bu bir “sigara” alışkanlığı gibi, hani nasıl “sigara sonunda öldürür” deniliyorsa, unutmayın ki “bilinçsiz tüketim” in sonucu da, çaresizlik.