Amazon bölgesinde, muhteşem yağmur ormanlarının derinliklerinde gömülü, muazzam zenginliklere sahip bir şehir. El Dorado kelimesini, ilk kez, bir sinema filminde duymuştum. Bu filimde: bir kısım maceraperest, zorlu ve uzun bir yolculuktan sonra: büyük kaya bloklarının içinden geçtiklerinde, her tarafı altınlarla dolu, büyük bir şehirle karşılaşıyorlar ve film, bu son ile bitiyordu. Ama, söylediğim gibi, bu sadece bir film. El Dorado efsanesi her ne kadar gerçek ise de, bu şehir ve efsanede sözü edilen muhteşem zenginlikler, günümüze kadar olan 450 yıllık süreçte bulunamadı. Ama, yinede, böyle bir efsane, özellikle Güney Amerika bölgesinde ve hatta dünyanın birçok yerinde yıllarca inanılan ve halen de inandırıcılığı sürdürülen bir söylentidir. Bu yüzden, bu söylenti-efsane hakkında, gelin birlikte, geçmişte bir yolculuğa çıkalım.
EFSANE:
Efsane: Güney Amerika’da, Kolombiya ve Peru topraklarında yaygındır. Bu bölgede: bir zamanlar “Muisca” denilen bir kabile bulunmaktadır. Bunlar, bölgedeki diğer kabilelerden ayrı: And dağlarının üzerinde, 2500 metre yükseklikte yaşamaktadırlar ve kendilerine ait gelenek, görenek ve adetleri bulunmaktadır. Bunun yanında, bu kabilenin insanları: “altın” işleme konusunda çok gelişmiş ve usta olmuşlardı.
Birçok konuda gelişmiş olan bu kabile üyeleri, özellikle yaptıkları söylenen bir törenle önem kazanıyorlardı. Bu tören: yeni bir kralın veya başrahibin işbaşına geldiğinde düzenleniyordu. Tören yeri ise: günümüzdeki “Bogota” şehrinin kuzeyindeki “Guatavita gölü” idi.
Ayinin başlangıcında: yeni hükümdar, gölün tanrılarına, adaklar sunuyordu. Devamında ise, kabile üyeleri tarafından sazlardan yapılan ve içi tütsü ve kokularla doldurulan bir sal hazırlanıyordu. Bunun yanında: yeni hükümdarın vücuduna reçine sürülüyor, sonra bunun üzerine ince altın tanecikleri yerleştirilerek, tam bir altın adam ortaya çıkarılıyordu. Yeni hükümdar, bu işlemler sonucu hazır olduğunda ise, daha önce hazırlanan sala bindiriliyordu. Ama, sala onunla birlikte: altın ve zümrüt yığınları, altın taçlar, kolyeler, süsler, küpeler ve diğer birçok değerli eşya ve 4 hizmetkar bindiriliyordu.
Sal: trompetler ve fülütlerin çaldığı müzik eşliğinde, kıyıdan ayrılarak, gölün ortasına kadar gidiyor ve oraya ulaştığında, çevre sessizliğe bürünüyor ve salda bulunan hizmetkarlar: sal içinde bulunan tüm değerli eşyaları “adak” olarak, gölü döküyorlardı. Böylece, yeni önder: kral ünvanını alıyordu.
Evet, bu bir efsane ama, zamanla bazı araştırmacılar, bu efsanenin içinde, bazı gerçek noktaları ortaya çıkarmaya çalışmışlardır.
John Heming isimli araştırmacı: 17’nci yüzyılda, bölge insanının vücutları ve giysilerine, sivrisineklerden korunmak için, reçine veya bir tür yağ sürdüklerini belirtir. Bu durumun, özellikle, Venezuella Örinico nehri kıyısında yaşayan kabilelerde, yaygın olduğu söylenir. Belli kutlama günlerinde ise, bu kabile insanları, bu reçine veya yağ tabakası üzerine, çok renkli çizimler yapıyorlardı. Efsanede ismi geçen “Muisca” kabilesi ise, altın bakımında çok zengindi ve bunun doğal sonucu olarak, vücutlarına sürdükleri reçine veya yağın üzerine, altın parçacıkları bezemeleri, doğal bir sonuç olarak düşünülebilir.
16’ncı yüzyılın İspanyol savaşçıları, israrla, bu ünlü şehri aramışlardır. 1569 yılında, 300 İspanyol ve 1500 yerliden oluşan büyük bir ekip, El Dorado şehrini bulmak üzere, Kolombiya’nın başkenti Bogota’dan yola çıkarlar, ancak yaptıkları bu 3 yıllık yolculuk, tam bir felaketle sonuçlanır ve geri döndüklerinde, yalnızca 64 İspanyol ve 4 yerli kalmıştır.
1596 yılında, İngiliz kaşif Sir Walter Raleigh, şehrin yerini tam olarak bildiğini yazmıştır.
Araştırmaların temelinde: Muiscaların, Guatavita Gölünde yaptıkları tören bulunmaktadır. Çünkü, yukarıda söz ettiğim gibi, bu tören sırasında, gölün ortasında, birçok değerli maden, gölün sularına atılmaktadır. Zaten, El Dorado şehrinin de, bu gölün yakınlarında bulunduğu tahmin edilmektedir. Hatta, bu göl, birçok kez kurutulmaya çalışılmış, ancak başarılı olunamamıştır. Ancak, göl kıyısında, çamurlu kısımda, bir miktar altın levhalar ve zümrüt bulunmuştur. Yine de, elde edilen bu ganimet, gölde bulunduğu iddia edilen servetin, çok çok küçük bir kısmıdır. Evet, 20’nci yüzyılın ortalarına kadar, gölde kurutma çalışmaları, son hızla sürdürülmüş, ancak altın yığınlarına ulaşılamamış ve 1965 yılında, Kolombiya Hükümeti, bu kurutma çalışmalarını engellemek için, gölün bulunduğu alanı, doğal koruma altına almıştır.
1969 yılında, 2 tarla işçisi, Bogota şehri yakınlarında, Pasca kasabası civarındaki bir mağarada: 26 cm. uzunluğunda ve zarifçe işlenmiş bir altın sal maketi bulurlar. Sal maketi üzerinde: hepsi şık başlıklar ve kıyafetler giymiş, 10 hizmetkar tarafından taşınan bir kral figürü bulunmaktadır. Birçok kişiye göre, bu buluntu: Muisca kabilesinin, Guatavita gölünde yapmış oldukları yeni kral töreninin en büyük kanıtıdır.
GÜNÜMÜZ:
Günümüzde de, Peru ve Kolombiya ülkelerinde, bu efsanevi şehir aranmaya devam edilmektedir. Ancak, 450 yıllık bir geçmişi olduğuna inanılan bu efsanevi şehir ve hazinenin bulunması umudu: gelecek nesillere kadar sürecektir. Belki de, bu efsanevi şehir ve muazzam altın hazineleri, bir söylentinin ortaya çıkardığı bir hayal ürünü de olabilir.