Koskocaman Osmanlı imparatorluğu, mali durumu bozulunca, dış borç almak üzere ilk akla gelen ülkenin adını duyduğunuzda, eminim ki sizlerde benim gibi hayretler içinde kalacaksınız. Evet, bu ülkeyi öğrenmeden önce, kısa bir hikaye anlatmakta fayda var. Buyrun: cihan imparatorluğu Osmanlı’nın mali durum bozulunca, ilk akla gelen ülke hangısı?
Eylül 1784 tarihi, devletin ileri gelenleri toplanmışlar. Defterdar: mali sorunlardan ne anlamak gerektiğini ortaya koymuş ve böyle bir dönemde çare olarak uzun vadeli önlemlerden ziyade, acil önlemler alınması gerektiğini söylemiştir. Bunun üzerine: kısa vadeli önlemlerin başında: dışarıdan borç alma fikri, ilk sırayı alır. Defter emini Hasan Efendi: hazine giderlerinin daha fazla kısılmasının mümkün omadığını söyler. Devamında ise, devletin para gereksinmesinin ancak yabancı ülkeden borç alınarak karşılanabileceğini söyler. Ona göre: borç için başvurulacak ülkeler: Fransa, Felemenk ve İspanya olabilir. Diğer bir rapor sahibi olan Süleyman Fevzi Efendi de borç önerisinde bulunur. Fakat, onun görüşü biraz farklıdır. Ona göre: Osmanlı Devletinin, bir hıristiyan ülkesinden borç istemesi doğru değildir ve sakıncalıdır. S.Fevzi Efendi, borç istenecek Müslüman
ülkeyi de belirtmektedir: Fas.
Okunan raporlarda ve yapılan tartışmalarda: dış borç fikrinin gündeme gelmiş olması, Osmanlı mali tarihi bakımından ne kadar ilginç ise, Süleyman Fevzi Efendinin borç istenecek ülke olarak, ısrarla
Fas üzerinde durması da o derece ilginçtir. Tabii, bu ısrarın altında yatan gerçekler var.
Şöyleki, yaklaşık bir yıl önce, Fas Hakimi; çeşitli armağanlarla birlikte İstanbul’a bir elçi gönderir. Elçinin gelişi: Osmanlı devlet adamları için bir Sürpriz olur. Elçi; din kardeşliğinden söz ederek,
Osmanlıların gönlünü kazanır. Elçinin ifadesine göre: Fas Hakimi, fevkalade sevgi ve beslediği Osmanlı devleti için her türlü yardım ve özveride bulunmaya hazırdır.
Fas elçisiyle yapılan görüşme sırasında, Sadrazamın kafasında dış yardım fikri zaten doğmuştu.
Elçinin söylediklerine göre: Fas Hakimi: bir ara, İstanbul’a yüklüce bir miktar para göndererek, Malta’daki müslüman esirlerin satın alınıp kurtarılmasını ister. Eğer bu mümkün olmassa, paranın Haremeyn halkına dağıtılmasını şart koşar. Osmanlı devleti: bu parayı
esirlerin kurtarılması için kullanmaz. Ama, Haremeyn halkına da dağıtmaz. Para: darphaneye girer.
Fas Hakimi, bunu öğrenince, parayı geri ister. Paranın geri verilip verilmediği meçhul. Sonuçta: bu paranın darphaneye girmiş olması, dış yardım olarak değerlendirilirse, ilk dış yardım olması açısından öne çıkıyor.
1912 yılında, Edirne, Burgarlar tarafından kuşatılır. Kendilerini öyle güçlü hissetmektedirler ki, Edirne’nin en fazla 40 gün dayanacağını sanırlar. Şükrü Paşa komutasındaki birlikler, 5 ay boyunca, Edirne’de Bulgarlara geçit vermezler.
Ancak, bu süre içinde, ihtiyaçlarını giderecek yardım gelmediğinden, şehir düşer.
Esir edilen 28 bin Türk askeri; Bulgarlar tarafından, Sarayiçi’ne hapsedilir. Çadırsız ve yiyeceksiz olarak, her türlü yaşam şartlarından uzakta, burada 1 ay tutulan askerler; ağaç kabuklarını dahi yerler. Ancak; bu olumsuz şartlarda yaşamaları; 20 bin askerin ölümüne neden olur.
Bu sırada; Edirne’de, Bulgarlar tarafından yapılan vahşet ise; Batı’lı gözlemcileri bile tiksindirecek boyutlara ulaşır.
Evet; hani demiştik ya, tarih tekerrürden ibarettir diye. Bunları yapanlar, bugün Avrupa Birliği içine alınmış yani medeni dünyanın içine alınmış Bulgarlar. Ama; asla unutmamak gerekir ki, bunların içindeki Türk korkusu ve düşmanlığı asla bitmez, fırsatını bulsalar yine aynı şeyleri yapmaktan hiç çekinmezler. Yeterki, bizler ülkemizi asla zayıf, güçsüz, korumasız hale getirmeyelim. Bu arada; hani Ermeniler tehcire, zorunlu göçe tabi tutulmuşlar ve 2009 yılında, hala Amerika Birleşik Devletleri Başkanı bu, bütün dünyanın karşısına çıkıp, bu tehciri, bir felaket olarak nitelendiren konuşma yapıyor. Ya biz; geçmişimizde bu ve benzeri o kadar çok felakete uğramışız ki, bunları anlatamıyoruz. Ama, elbette anlatmadan önce bilmek gerekir, buyrun okuyun, bilin.