Satrancın günümüzden 4000 yıl öncesinde oynandığına dair Mısır Piramitlerinde çeşitli bulgulara rastlanmıştır. Yapılan çeşitli arkeolojik kazılara göre: satranç, Çin, Mezopotamya ve Anadolu’da da oynanmıştır.
Türkmenistan’da yapılan kazılarda: burada yaşayan Kuşhan Türklerinin, MS 150 yılında satranç oynadıkları tespit edilmiş ve satranç taşları bulunmuştur. Hatta, satrancın ilk olarak Kuşhan Türkleri tarafından, Hindistan’a götürüldüğü yolunda iddialar vardır.
Satranç ile ilgili ilk yazılı belgeler MS 3 ile 4’ncü yüzyıllardan kalmadır. Bu dönemde, Hint hükümdarı 2’nci Chandragupta zamanında yazılmış Sanskritçe metinler bulunur. Bu metinlerde, oyunun ismi “çaturanga” olarak geçer. 600’lü yıllarda Hindistan Pencap bölgesinde oyunun kuralları son halini almıştır ve aynı yüzyılda Çin’de satranç “Sat-RanÇu” ismiyle oynanmaya başlamıştır.
İlk satranç taşları, MS 760 yılına aittir ve ilk satranç takımı Türkistan Nişapur bölgesinde bulunmuştur.
Kuşhan Devlet Başkenti Dervazintepe (MS 100 yılı) bulunan bir kısım taşların ise, satranç taşı olarak kullanıldığı düşünülmektedir.
Güney Özbekistan’da, MS 2’nci yüzyıldan kalan antik bir kalede, 1972 yılında yapılan kazı çalışmalarında, satranç taşları bulunmuştur. Rus satranç taşları uzmanı Linder: bunların satranç taşları olmayacağını ancak satrancın öncüsü olabileceklerini söylemiştir. Antik kalede bulunan kalıntılar, satranç tarihini kabul edilenden daha eskilere çeker.
Satrancın 6’ncı yüzyıldan itibaren, İran’da bilindiğine dair bulgular vardır. 500’lü yıllarda yaşayan İran Şahı 1’nci Hüsrev’e bir satranç takımı hediye edilmiştir. Oyun “Çatrang” olarak isimlendiriliyordu.
600’lü yıllarda, Araplar İran’ı işgal edince oyun Arap-İslam alemine de yayılmış ve “Satranj” olarak isimlendirilmiştir. Oyun, Endülüs devleti aracılığı ile İspanya üzerinden Avrupa’ya yayılmıştır. Bazı kaynaklara göre, Avrupa’daki ilk satranç takımı: Halife Harun Reşit tarafından Fransa kralı Charlemagne’ye hediye edilmiştir. Bodrum Serçe Limanı cam batığı buluntusu Türk tipi satranç seti ise satrancın Avrupa’ya sadece Araplar değil Türkiye üzerinden de taşındığını kanıtlamaktadır.
15’nci yüzyıldan itibaren Avrupa soyluları arasında popüler olan satranç, burada “kraliyet oyunu” olarak anılmıştır.
İlk basılı satranç kitabı, 1497 yılında İspanyol Lucena tarafından yazılmıştır. O zamanki yeni ve günümüzdeki kabul edilen kurallar, o kitapta yer alır.
1850’lerden itibaren, güçlü oyuncuların yer aldığı satranç turnuvaları düzenlenmeye başlamıştır. İlk dünya satranç şampiyonluğu karşılaşması ise, zamanın güçlü iki oyuncusu olan Steinitz ve Zukertort arasında oynanmıştır. Maçı; Steinitz kazanarak ilk resmi dünya şampiyonu olmuştur. Steinitz aynı zamanda satrancın sistematik oynama kavramının da babası kabul edilir.
1930’lu yıllardan sonra, ülkemizde ilk organize satranç faaliyetleri başlamıştır. 1938 yılında Ankara satranç derneği ve 1943 yılında İstanbul satranç derneği kurulmuştur. 1954 yılında Satranç Federasyonu kurulur. 1962 yılında, Türkiye ilk kez, Bulgaristan’da düzenlenen Satranç Olimpiyatlarına katılmıştır.
Türkiye’de ilk büyük satranç ustası: 1994 yılında Suat Atalık olmuştur. 2000 yılında İstanbul’da Satranç Olimpiyatı düzenlenmiştir. 2005 yılından itibaren satranç okullarda seçmeli ders olarak verilmeye başlanmıştır. 2006 yılında Kuşadası’nda düzenlenen Avrupa Kadınlar Bireysel Şampiyonasında, Ekaterine Atalık birinci olmuştur. 2006-2007 yıllarında Kübra Öztürk, 16 yaş altı Avrupa Şampiyonu olur.
Bugünkü gibi siyah-beyaz karelerden oluşan ilk satranç tahtası, 1090 yılında Avrupa’da yapılmıştır.
Katlamalı satranç tahtasını bir rahip bulmuştur, satranç oynamak yasak olunca buldukları bu satranç tahtasını katladıklarında 2 kitap gibi duruyordu.
“Şah mat” kelimesi: pers deyiminden eklenmiştir. Pers dilinde “Shah mat” kelimesi “kral öldü” demektir.
Satranç oynamak için geliştirilen ilk bilgisayar: 1951 yılında Alan Turing tarafından geliştirilmiştir.
Kaydedilmiş en eski satranç oyunu: Bağdat şehrinde, bir tarihçi ve öğrencisi arasında 900’lü yıllarda oynanmıştır.
“Pawn” yani “piyon” birçok dilde “er, ayak askeri” anlamına gelir ancak İspanyolca ve Almancada “köylü, çiftçi” anlamına gelir.