Evet: Orta Asya’da Altay Türklerinin mitolojisinde, yaradılış ile ilgili iki öykü anlatılmaktadır.
Bunlardan birincisi: Dünya üzerinde her şey “su” iken, yanlızca Karahan, evrensel tanrı vardı. Ama, hiç bir canlı türü yoktu. Bir zaman diliminde, Karahan’ın canı sıkılır ve ” bir insan yaratayım ” der ve yaratır. Ne varki, yarattığı insan, yanlızca suların üzerinde yüzüyor ve uçabiliyordur. Ancak; insan, suların üzerinde yüzmeyi yeterli bulmaz ve belki de, Karahan’la yarışma sevdasına kapılarak, uçarak daha yukarılara çıkmaya başlar.
Karahan, durumu sezer ve yarattığı insanın kanatlarını kırar. Kanatları kırılan insan, suların üzerine düşer ve boğulmaya başlar. Karahan’dan başka, onu kurtaracak yoktur. Sulara gömülmekte olan insan, Karahan’a kendisini kurtarması için yalvarır.
Karahan, bir süre düşündükten sonra, boğulmakta olan insanı kurtarır. Ama, onun uçma yeteneğini elinden alır. Kanatlarını kaybedip suların üzerinde uçamayan insan, yine suya batma tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Karahan, bu sefer, insanın oturabilmesi için, yıldızlardan aldığı toprağı, denizlerin üzerine serper ve karaların oluşumunu hazırlar, karalar oluşur.
Bu karaların üzerine, karaçam ağacı diker. Karaçam’ın 9 dalı olur. Karahan, her dalın altında, yine bir insan yaratır. Bu 9 insandan, 9 ırk türer.
Evet; Altay Türklerinin yaradılışa ait ikinci öyküsü de şöyle: biraz önce söylediğim gibi, Altay Türklerinin tanrısı Karahan’ın, bir oğlu var. Adı: Ülgen. Ülgen; insanlar yaratır ama bunların canları yoktur. Bir gün, bir kuzgun kuşu çağırır ve bunu babası Karahan’a gönderir. Ondan; cansız olarak yerde yatan insanlar için can vermesini ister. Karahan; Ülgen’in insanları için, gerekli olan can’ı, kuzgun’a verir. Kuzgun, yola koyulur, bir süre sonra acıkır ve gözüne bir deve ilişir. Fakat, ağzında taşıdığı can yeryüzüne düşer korkusuyla, oradan uzaklaşır. Açlık bu, yine yeryüzünü taramaya başlar. Bir de ne görsün, “at leşi”. Ne varki, yine kendisini tutmasını bilir. Açlığın sınırına gelen kuzgun, bu kez, bir “inek leşi” görür. “Of be ne harika” der demez, açılan ağzındaki can, ormanın üzerine düşer ve ağaçlara dağılır. İşte, çamların; kış ve yaz’ın yani tüm zamanlarda yeşil kalmasının sebebi budur.
Bir süre sonra; yer altı tanrısı Erlikhan, ortaya çıkar. Ülgen’in, yeryüzündeki sarayında, yarattığı insanlar için can beklediğini biliyor. Erlikhan; yavaşça saraya yaklaşır. Ülgen, insan cesetlerini beklemesi için, yanlarına bir köpek koymuştur. Erlikhan, sukünetle köpeğe yaklaşır. Der ki ” saraya girmeme müsade edersen sana kürk veririm ” der. O zamanlar, köpekler de, insanlar gibi çıplaktır. ” Sana öyle bir yemek veririm ki, bir ay açlık duymassın ” Erlikhan, tüm bu vaatleri sonucu, köpeği kandırır ve cesetlerin yanına girmeyi başarır. Cesetlere, kendi canını üfler. ” Bunların hepsi, benim gibi olacak ” der. Cesetler canlanır, bunların yarısı erkek, yarısı kadın olur. Yeryüzünün bütün insanları, bunlardan türer.
İşte, Altay Türk’lerinin günümüze kadar ulaşan yaradılış öyküsü bu. Her ne kadar efsanede olsa, çam ağaçlarının sürekli yeşil kalmasının nedenini öğrenmek ilginç idi.