Günümüzde, Anadolu’nun özellikle iç bölgelerinde, herhangi bir araçlar ilerlerken, uzun süre, ağaçlık bir yer bölge görmeniz mümkün değil. Çünkü: yok.
Bir süre önce: Ankara-Polatlı yakınlarında bulunan, Gordion antik kentinde bulunan “Kral Midas’ın Mezarı”na gittim. Mezar: bir tepenin altında yapılmış. Bir dehlizden, yaklaşık 50-60 metre ilerledikten sonra; mezar odasının bulunduğu yere geliniyor. Mezar odası: dört yanı ve üstü; ağaç kütükleriyle çevrilerek yapılmış. Ancak: o ağaç kütükleri ki; inanmak mümkün değil. Her ağaç kütüğünün, uzaktan gördüğüm kadarı ile, çapı: 1-1.5 metre kadar, yani muhteşem büyük. Bunları görünce, demekki, bir zamanlar, buralarda, bu tür, bu büyüklükte ağaçların bulunduğu ortaya çıkıyor.
Derken, bir gün, yine bir yazı okuyor iken, 1500’lü yıllarda, Osmanlı Sultanı Yıldırım Beyazıt’ın, Mısır seferine giderken, Anadolu içinde, ordusunun hareket edebilmesi için, bir “Baltacı Birliği” kurdurmuş. Bu birlik, ordunun önünde ilerleyerek, Anadolu’nun gür ormanlarında, ordunun geçebileceği yollar açıyormuş.
Bunlar: benim raslantı sonucu, Anadolu’nun, çok değil yaklaşık 500 yıl ve öncesindeki büyük orman varlığını kanıtlayan birkaç ayrıntı. Sanırım, araştırılsa, daha ne ayrıntılar çıkabilir. Sonuç olarak: birkaç yüz öncesine kadar, Anadolu, kesinlikle bu kadar yeşilsiz, ormansız, ağaçsız bir yer değilmiş.
Bunların yanında: kısaca bir incelemede, keçinin, MÖ.11-10.yüzyıllarda, ilk olarak, Ortadoğu bölgesinde evcilleştirildiği söylenmektedir. Yani: büyük ihtimalle, Fırat-Dicle nehirleri arasında kalan, Maveraül-nehir bölgesi ormanları, hatta ve hatta tarihe konu olan “Babil’in asma bahçeleri”, tüm bunların yok olmasında, günümüzde, bu iki büyük su kaynağı nehir arasında kalan bölümünde tamamen kuruyup kalmasının nedeni ne olsa gerek?
Peki, ne olmuş ta, bu ormanlar, yoğun orman varlığı; günümüze kadar olan süreçte, tamamen ortadan kalkmış? Bu sorunun cevabı olarak, birçok şey söylenebilir. Örneğin: ağaçların ısınma, kullanma amacıyla kesilmesi elbette bir neden. Ama: inanın, yaptığım araştırmaya göre; en büyük olduğuna inandığım tek bir neden var: keçi.
Günümüzde: Amerika ve Avrupa’ya gidenlerin belki dikkatini çekmemiştir, ama bir gerçek var. Gerek Amerika ve gerekse Amerika’da ve dünyanın diğer gelişmiş ve orman yoğun ülkelerinde: keçi göremezsiniz. Çünkü, keçi beslenmez, barındırılmaz.
Peki, neden?
İsterseniz, keçi hakkında biraz bilgi vereyim. Keçi: sarp yamaçlara rahatlıklar tırmanır, patika ve uçurumlarda, başkalarının ulaşamayacağı yerlere ulaşırlar. Çünkü: başkalarının ulaşamadığı bu yerlerde, daha güzel besin maddeleri bulabilirler.
En büyük özellikleri: TAZE FİLİZ, KABUK VE YAPRAKLARI severler. Evet, taze filiz, yani, yeni fidanların, ağaç fidanlarının taze filizlerini çok severler ve yerler. Sonuçta: bu yeni fidanların yetişmesini, büyümesini engellerler. Uzun yılların sonucu mu: yazının başında belirttiğim gibi, uçsuz-bucaksız ve boş alanlar, yeşillikten, ormandan, ağaçtan yoksun, bomboş alanlar.
Bittimi? Hayır. Keçi; otları kökleriyle sökerek yediğinden, toprağın verimini azaltır. Çünkü: erezyona sebep olurlar ve bunun sonu da kuraklık.
Hatta: bağlandığı ipi bile kemirir. Daha da ileri giderek, şunu söylemek mümkün: “ne bulursa kemirir ve yemeye çalışır” Hatta: aşırı yonca yediğinde, midesi şişer ve hayvan ölür. Koyun gibi önüne ot konulmasını beklemez. Kendi kendini doyurmaya uğraşır, dolanır, zekidir, beslenmenin bir çaresini bulur.
Hayır, bu hayvanın zararını konuştuk. Ama; elbette, kendi çapında yararları da yok değil. Örneğin: sütü, eti, kılı kullanılarak, ekonomik kazanç sağlanıyor. Özellikle: Yörükler tarafından keçi beslemek, çok eskilere dayanan alışkanlıklardandır.
Keçi sütünün anne sütüne en yakın süt olduğu bildirilmekte ve çok tercih edilmektedir.
Ama: sizlere bir şey daha söylemek istiyorum, belki konumuz dışında bulunacak ama, Amerika’da, “Çimento” fabrikası göremezsiniz. Çünkü: Çimento Fabrikaları, çevreye en büyük zararı veren sanayi yatırımlarıdır. Bu yüzden, istemezler. Peki, yapılarında kullanılması gereken “çimento” yu nerden temin ederler? Öncelikle: Amerika’daki evlerin çoğu, çimentonun asgari düzeyde kullanıldığı, ahşap yoğun yapılardır ve bunların fiyatları belli bir orandadır. Ama, çimentonun yoğun olarak kullanıldığı yapıların ise, fiyatları, diğerlerine nazaran daha pahalıdır. Çünkü: Amerika, çimentoyu yurt dışından almaktadır. Yani: kendi topraklarında, çevre kirliliğine izin vermezler, ama başka ülkelerden çimentoyu satın alırlar.
Sanırım, keçi sütü de, böyle. Yani: tamam, keçi sütü, çok yararlı ve faydalı, ama keçi yararsız, yurt dışından alırlar, olur biter. Fiyatı pahalı olur? Olsun, ekonomik yönden sıkıntısı olan bir ülke olmayınca, pahalı kelimesi kimsenin umurunda değil.
Bu arada: nedenini bilmiyorum ama, keçinin çok büyük bir özelliğinden daha söz etmek istiyorum. Keçi: Hıristiyan mitolojisinde “Şeytan” ile özdeştirilir ve şeytanın hayvanı, keçidir. Çünkü: Hıristiyan kültüründe; eski din ve inançlara karşı aşırı sert bir tutum gözlenmektedir. Eski din ve inançlardan yani “pagan” olarak nitelendirilen toplum yapısından söz ederken; bu toplum yapısında keçinin rolü: şarap ve eğlence tanrısı “Dionysos”un simgesi olmasıdır. Bu nedenle: tanrının sembolü keçi; Hıristiyan kültüründe, bu döneme ait sert tutum nedeniyle, şeytan ile özdeştirilmiştir.
Sonuç olarak: ben, kendim ve ülkemin geleceği için: yeşil yoğun, ormanları bol bir “cennet” vatan istiyorum. Ben bugün Anadolu’nun iç bölgelerinde, saatlerce araçla giderken, bozkır, hiçbir yeşilliği, ağacı olmayan bölgelerde saatlerce ilerlediğimde, hüzünleniyorum. Günümüzde: yine de, ülkemin azımsanmayacak bir bölümü ormanlık. Ama, bu şekilde, keçi yetiştiriciliği sürerse, inanıyorum ki, 100 veya 200 yüz yıl sonra, buraların da elden gitmesi büyük olasılık. Bu yüzden, bence, keçi yetiştiriciliği ve de özellikle, yabani ortamda keçi bulundurulması iyice düşünülmeli ve genel bir politika belirlenerek, keçi yoğunluğundan kaçınılmalıdır. Çünkü: ormanların, ağaçlık ve yeşil alanların getirisi, keçinin getirisinden daha yoğun olacaktır.