Nal

Nal

At nalı ile ilgili inanış ve söylencelerin bir çoğu, batıya ait yani Hıristiyan literatüründe geçmektedir. Ama yine de, ülkemizde de, bir kısım inanış, “At nalı” nın, koruyucu, kutsal ve uğur niteliğine inanışı simgeler. Yani: bizdeki “Nazar Boncuğu” nun batı versiyonu “At Nalı” denilebilir.

Batı’da at nalı hakkındaki en bilinen söylence şöyle: “ Ortaçağ dönemleri. İngiltere’de; Dunstan isimli bir nalbant var. Bir gün: şeytan, kılık değiştirerek, bu nalbant’ın dükkanına gelir ve at ayağı şeklindeki ayaklarına, nal takmasını ister. Nalbant; her ne kadar kılık değiştirmiş olsa da, şeytanı tanır ve kafasından bir plan yapar. Şeytan’a hitaben, ayaklarına nal takabilmesi için, kendisini duvara zincirlemesi gerektiğini söyler. Şeytan, kabul eder ve nalbant, şeytanı, çok sağlam zincirler ile, duvara sıkıca zincirler. Daha sonra ise, yaptığı nalları, şeytanın ayağına; büyük ızdırap ve acı verecek şekilde, takmaya çalışır. Şeytan, bu acı ve ızdıraba dayanamaz ve bunun üzerine, nalbant Dunstan; şeytan’a “ bir daha Tanrı’ya inanan insanların mekanlarına girmeyeceksin” der. Şeytan, bunu kabul eder. Ancak: nalbant’a şu soruyu yöneltir. “Peki, insanları inançlarına göre nasıl ayırt edeceğim”. Nalbant: elindeki at nalını gösterir ve “işte işaret bu nal olacak ve sen bunun bulunduğu mekanlara girmeyeceksin” der. Şeytan, bunu kabul eder ve uzaklaşır.

Nalbant Dunstan ise, bu olaydan sonra: İngiltere’nin en önemli katedrallerinden birine, başpiskopos olur.

Evet: at nalı hakkındaki inanışlar, elbette bundan ibaret değil. Konuya, Ortaçağ’dan girmiş olmama rağmen, daha da eski dönemlere ait anlatılanlar var. Yeryüzünde, demir madeni bulunduğunda, insanlar: bu madenin, büyücü ve şeytanlara karşı bir güç olarak ortaya çıktığına inanırlar. Bu inancın sonucunda: büyücü olduğundan şüphe edilen veya inanılan kadınlar, ölünce veya öldürülünce, bir daha dünyaya geri gelmesinler diye, tabutlarının üzerine at nalı çakılır.

Nal: “U” şeklindedir ve bu şekil, dünyanın uydu’su “Ay”ın, hilal konumuna benzetilir. Bu nedenle: şekil itibarı ile, at nalının: bolluğu, koruyu gücü ve iyi hali de temsil ettiğine inanılır. Ayrıca: nal üzerinde 7 çivi deliği bulunur ve “7” rakamının uğuruna inanılır.

Evet, at nalı’nın: inanışlara göre önemini ve Tanrıya inanan insanlar tarafından, yaşadıkları mekana asılması gerekliliğini öğrendik. Şimdi: at nalının ne şekilde asılması gerektiğine bakalım. At nalı: bulunulan mekana: belli bir kurala göre asılır. Bir kısım insan: kapının tam üzerine ve asılmasına, çünkü iyi şans’ın nalın uçlarından aşağıya süzülüp gitmemesini düşünerek, uçlarının yukarı bakacak şekilde asılmasına inanır. Diğer bir kısım insan ise; nalın uçlarının aşağıya doğru olması gerektiğine, çünkü: iyi şansın, süzülerek evin içini doldurması gerektiğine inanırlar.

Değişik görüş ve düşünceler; elbette farklı uygulamalar ve sonuçlar yaratıyor. Önemli olan: her şeyi bilmek, ama doğru olduğuna inandıklarımızı uygulamak. Yani: bunları yazarken, kimseye, evinize “at nalı” asın veya asmayın diye öneri de bulunmak elbet te mümkün değil.

Aranan kelimeler:

31 Aralık 2010
bosluk

Razgart, Mezarlıklara saldırı

Razgart, Mezarlıklara saldırı

Razgart kasabası, Osmanlı döneminde “Hezargrad” olarak bilinir. Bulgaristan’ın Deliorman olarak isimlendirilen, Türk bölgesindeki bir şehirdir. Tuna nehrinin 80 km. güneyinde bulunur. Kırcali’den sonra, Türk nüfusun en yoğun olarak yaşadığı bir Bulgar şehridir. Buradaki Türk nüfus, resmi rakamlara göre % 30 civarındadır. 1530 yılında yapılan İbrahim Paşa Camisi, İstanbul hariç, Avrupa’nın en büyük camisidir.

Bulgaristan’ın Razgart kasabasında, yoğun olarak Türkler yaşamaktadır. Buradaki Türk mezarlığı: 17 Nisan 1933 tarihinde, Bulgar “Rodna Zaştita (Vatan Savunması)” adlı bir örgüt üyesi, çoğu lise öğrencisi olan, elleri kazmalı-baltalı yüzlerce genç tarafından vahşice tahrip edilir. Bunlar: önce, mezarlık bekçisinin kulübesini yakıp tutuştururlar, bu alevlerin ışığında da, parmaklıkları ve duvarları yıkarak, mezarlığa dalarlar, taşları parçalarlar ve birçok kabirden çıkardıkları cesetleri, kemikleri çevreye saçarak kaçarlar. Bu sırada, büyük bir heyecan ve korku içinde, evlerinden çıkan ve yardım isteyen, mezarlık çevresinde yerleşik Türkler, başvurdukları Bulgar makamlarının hiçbir yardımını görmezler.

Olay Türkiye’de duyulur. Bunun üzerine, İstanbul gençliği harekete geçer ve Milli Türk Talebe Birliği öncülüğünde; protesto mitingleri düzenlenmek istenir, ancak bu konudaki müracaat, resmi makamlarca kabul edilmez.

Bunun üzerine, gençler, 20 Nisan 1933 günü, saat: 17.00’de, gençler, beşer-onar kişilik kafileler halinde, Maçka’daki Bulgar Konsolosluğu önünde toplanırlar. Bu saatte, çevredeki Şişli Terakki ve Fevziye Liselerinin de dağılması ve o okulların öğrencilerinin katılması ile, kalabalık sayısı hızla artar.

Toplulukta, özellikle: Tevfik İleri, Cihad Baban, Lebib Yurtoğlu gibi liderler bulunmaktadır.

Milli Türk Talebe Birliği başkanı Tevfik İleri’nin yaptığı heyecanlı konuşma sırasında, emniyet kuvvetleri kalabalığa müdahale ederler ve gösteri dağıtılır. Ancak: topluluk üyesi gençler, ara sokaklardan ve çeşitli caddelerden ilerleyerek, Feriköy’deki Bulgar mezarlığına giderler. Kısmen duvarı aşarak, mezarlığa girerler. Ancak, misilleme olarak mezarlığı tahrip etmezler, çelenk koyarak oradan ayrılırlar. “Bulgarlar, bizden insanlık ve medeniyet dersi alsınlar. Biz, ölülere hakaret değil, böyle hürmet ederiz” diyerek, içinde bulundukları ruh halini ortaya koyarlar.

Biraz öncede söylediğim gibi, gösterilerin resmi makamlardan izinsiz olarak düzenlenmesi nedeniyle, olaya karışan 80 öğrenciden tutuklanan 23 tanesi, yargılamalar sürerken çıkarılan genel aftan yararlanarak, serbest bırakılırlar.

Bu olayın sonucunda: düşündüklerim şunlar. Bu olayların olduğu dönemde, Atatürk sağ idi. Bu olay: toplumda milli birlik ve beraberlik şuurunun yaratılması, özellikle gençlerin, yasak olmasına rağmen bu tür milli birlik ruhunu sergilemeleri öne çıkmaktadır.

Aranan kelimeler:

26 Temmuz 2010
bosluk

cumhuriyet tarihi Son Yazılar FriendFeed
kişi siteyi ziyaret etti