Lizbon şehri tarihinde, daha önceki depremler: 1321 ve 1531 yıllarında yaşanmıştı.
1 Kasım 1755 Cumartesi günü, saat: 09.40’da Portekiz’de “All Saints Bayramı” (bir dini bayram) sırasında büyük bir deprem oldu. Depremin merkez üssü: Lizbon şehrinin 320 km güneybatısındaki Atlantik Okyanusunun ortasındaydı.
Deprem: İber yarımadası ve Kuzeybatı Afrika’yı da etkiledi.
Ardından gelen yangınlar ve tsunamiyle birlikte, Lizbon ve çevresi tamamen yok oldu.
Depremin büyüklüğünün 8.5-9 arasında olduğu açıklandı ve 3.5 ile 6 dakika arasında sürdü.
Lizbon şehir merkezinde 5 metre genişliğinde çatlaklar oluştu.
Depremden yaklaşık 40 dakika sonra, bir tsunami limanı ve şehir merkezini yuttu. Tsunami dalgalarının Lizbon şehrinde 9 metre ve İspanya’da Cadiz şehrinde 20 metreye kadar yükseldiği söylenir.
Hatta: tsunami gelmeden önce, limanda sular geri çekildi, hazine yüklü unutulmuş gemi enkazları ortaya çıktı. Binlerce insan, bu hazineler için çamurlu nehre koştular ancak daha sonra art arda gelen dalgalar, bu insanları da yok etti.
Bunu, iki deprem dalgası daha izledi. Bu depremlerde, şehirde evlerde ve kiliselerde yanan mumlar devrildiğinden, şehirde saatlerce süren yangınlar ortaya çıktı. Hatta öyle bir yangın ki, ateş fırtınası 30 metreye kadar yükseldi ve birçok insan boğularak öldü. Yangınlar depremden sonraki 6 gün boyunca devam etti.
Lizbon merkezdeki binaların yüzde 85’i yıkıldı. Depremde küçük hasar alan binaların hepsi, takip eden yangın sonucunda yok oldu ve yıkıldı. Tagus nehri kıyısındaki Kraliyet Ribeira Sarayı, tsunami sonucunda yıkıldı. Kraliyet arşivleri, Vasco da Gama ve diğer erken dönem denizcilerinin keşiflerinin ayrıntılı tarihsel kayıtları kayboldu. Rossio’daki “All Saints Kraliyet Hastanesi” (o dönemdeki en büyük devlet hastanesi) yandı ve yüzlerce hasta yanarak öldü.
Depremde, birçok fakir ve yoksulun barındığı Alfama bölgesi etkilenmedi. Mahalle, deprem sırasında daha az şok veren ve tsunamiden kaçınacak kadar yüksek olan sağlam bir taş ana kayaya sahip bir tepenin üzerinde uzanıyordu.
Evet, şiddetli sarsıntılar, büyük kamu binalarını ve yaklaşık 12 bin konutu yerle bir etti. Deprem dini bir bayram gününe denk geldiği için, Lizbon halkının büyük çoğunluğu kiliselere ayinlere gidiyordu ve sismik şoka dayanamayan kiliseler çöktü, ibadet eden binlerce kişi öldü veya yaralandı. Şehirdeki 65 manastırdan, sadece 11 tanesi ayakta kaldı.
Tarihçilere göre, o dönemde Lizbon şehrinde yaşayan 200 bin kişiden, 30-40 bin kadar kişinin öldüğünü tahmin ederler.
Deprem sadece Lizbon şehrini etkilemedi. İspanya’da meydana gelen tsunamiler, Endülüs bölgesini etkiledi ve Cadiz şehri tamamen yok oldu.
Fas ülkesinde 10 bin kişinin öldüğü bilinmektedir.
Depremden sonra Kraliyet:
1 Kasım 1755’ten sonra ve 6 aydan biraz fazla süre boyunca, Lizbon’da çok sayıda küçük yer sarsıntısı hissedilmeye devam etti.
Deprem, Azizler gününde meydana geldiği ve şehrin büyük kiliselerinin çoğu yıkıldığı için, gerici rahipler, yıkımı Lizbon’un sözde günahlarına bağladılar. Engizisyoncular asılacak kafirleri aramak için, sokaklarda dolaşıyorlardı.
Kraliyet ailesi felaketten zarar görmeden kurtuldu. Çünkü, kraliyet ailesi, kralın kızlarından birinin, tatilini Lizbon dışında geçirme isteğine uyarak, şehri daha önceden terk etmişler, Cascais şehrindeydiler.
Ancak, felaketten sonra, Kral Joseph’de duvarların içinde yaşama korkusu gelişti ve Lizbon eteklerinde Ajuda tepelerinde devasa bir çadır kompleksi kuruldu.
Depremden sonra Başbakan’ın ilk tepkisi:
Başbakan Sebastiao de Melo: felaket karşısında, depremden hemen sonra ne yapılacağı sorulduğunda “ölüleri gömün ve yaşayanları iyileştirin” dedi.
Diğer Tedbirler:
Şehirde, hızlı müdahale yetkisine sahip 3 adli bölge oluşturuldu.
Ölenler:
Ölenler için iki strateji benimsendi “imha ve mezar”. Her iki durumda da cenaze törenlerinden vazgeçildi. Marquis of Ponbal’ın bu dayatması, Kardinal Patrik’in onayını aldı. Şehrin çeşitli yerlerinde, günlerce süren yangınlar sonucu yanan cesetlerin yanı sıra, ceset yüklü mavnalar, Tugas nehri halicinin sularını, şehrin sahip olmadığı bir halk mezarlığına çevirdi. Definlerin geciktirilmemesi için, ağırlıklar bağlanmış binlerce ceset, kıyının yakınlarında denize atıldı.
Açlık ve salgın hastalıklar:
Ürünlerin fiyatları, ücretler ve kiralar: deprem öncesi değerlerine göre belirlendi. İstifçiliği önlemek için balık, tahıl ve gıda sevkiyatı, Belediye yetkililerin kontrolünde dağıtıldı ve satıldı.
Yoksullara ve evsizlere yemek dağıtıldı. Fırınlar inşa edildi ve askeri birliklerin yardımıyla, vergiden muaf mal dağıtımı düzenlendi.
İskeledeki gemiler, yağmalanmış nesneleri aramak için, titizlikle denetlendi. Odun, erzak ve diğer gerekli malları boşaltmaya zorlandılar.
Mağdurların tedavisi:
Sayısız yaralı ve hasta karşısında, manastırların ve ayakta kalan bazı sarayların çevresinde doğaçlama hastane ve koğuş olarak hizmet veren çadırlar kuruldu. Ayrıca: vilayet doktorları, cerrahları ve eczacıları da ihtiyaç sahibi halkın yardımına çağırıldı.
Yağmalama:
Yıkılan konutlarda kalan varlıkların kurtarılması, yağmaya başlayan yağmacıların, kundakçı ve hırsızların eylemleri engellendi. Lizbon şehrine girişler, ordu tarafından denetlendi. Suçlular örnek bir şekilde yargılandı ve asıldı.
Molozların kaldırılması:
Dilenciler ve kaçakçılar molozların kaldırılması için çalışmaya zorlandı. Enkaz halindeki şehirde, molozların arasında yürümek bir yaşam biçimi haline geldi. Lizbon şehir merkezinde, bazı açıklıklar dolaşıma açıldıktan sonra, ana temizlik operasyonları devam ederken, Pompal, harabeye uğramış meydanların, sokakların, evlerin ve kamu binalarının araştırılmasını ve kataloglanmasını emretti.
Bu görevler için, çok sayıda işçi ve asker görevlendirildi.
Depremden en çok etkilenen bölgelerin yakınında inşaat yapılması yasaklandı.
Halk;
Deprem ve tsunami sonrasında Lizbon şehrini terk eden halk: şehre geri dönmeye zorlandı. Geçici olarak barakalara yerleştirilen birçok aile, eski mahallelerini geride bırakarak, kalıcı olarak yeniden yerleştirildi. 6 ayda yaklaşık 9000 baraka inşa edildi. Bazı soylular ve burjuvalar, bu ahşap konutların kurulumu ve montajı için, büyük meblağlar harcadı ve onları lüks bir şekilde dekore ettiler. Ancak, 30 Aralık tarihinde, bir kraliyet kararnamesi, ön duvar barakaları olan çadırların inşasını yasakladı. Baixa şehir merkezinde, kontrolsüz işgal eğilimini durdurmak için, sahadaki barakaların yıkılması emredildi.
Vergiler:
1756 yılından itibaren, Lizbon şehrindeki işletmeler, ithal malların gümrük vergileri üzerinden yüzde 4 oranında harç ödemeye başladılar. Vergi gelirleri, şehrin yeniden inşası ve özellikle bir Borsa inşası ve liman altyapısının iyileştirilmesinde kullanıldı. Brezilya imparatorluğunun Lizbon şehrinin yeniden inşası için yaptığı bağış oldukça yüksekti. Avrupa monarşileri de Portekiz hükümetine parasal yardım gönderdiler. İnşaat malzemeleri, İspanya, İngiltere, Almanya ve Hollanda’dan geldi.
Şehir yeniden kuruluyor:
Depremden 1 ay sonra 4 Aralık 1755 tarihinde, Krallığın baş mühendisi Manuel da Maia: Lizbon şehrinin yeniden inşası için planlarını sundu.
Lizbon şehrini terk etmeden, tamamen yeni bir şehir inşa etmeye kadar, 4 seçenek sundu.
Kral: “tüm Baixa mahallesini yerle bir etmeyi ve sınırlama olmadan yeni sokaklar düzenleme” seçeneğini seçti. Yani: Lizbon şehrinin terk edilmesi kabul edilmedi.
Bir yıldan kısa sürede, şehir enkazdan temizlendi. Yeni ve mükemmel bir şehre sahip olmak isteyen kral, Lizbon’un yeni sloganı olan “büyük meydanlar, düz hatlı, geniş caddeler ve genişletilmiş caddelerin” inşası için ilgilileri görevlendirdi.
Pombaline Aşağı Şehir (Baixa Pombalina) olarak bilinen yerde, test için küçük ahşap modeller yapıldı ve depremler, etraflarında yürüyen birlikler tarafından simüle edildi. Sonuçta, burası Avrupa’nın sismik olarak korunan en eski yapıları arasına girdi. Bugün şehrin ünlü cazibe merkezi haline geldi.
Sonuç:
Yaklaşan bir tsunaminin erken uyarılarından biri de yakındaki hayvanlardan gelir. Birçok hayvan, tehlikeyi sezer ve su gelmeden daha yüksek yerlere kaçar. Lizbon depremi, Avrupa’da böyle bir olgunun belgelenmiş ilk vakasıdır.
Bazı bilim adamları: hayvanların, bir tsunami kıyıya çarpmadan dakikalar veya saatler önce, bir depremden gelen ses dalgalarını algılama yeteneğine sahip olduklarına inanırlar. Öte yandan, hayvanlar kıyıdan kaçarken, insanlar araştırmak için kıyıya inerler.