Ekonomi’mi, kelle’mi?

Ekonomi’mi, kelle’mi?

padisah1

Evet: sizlere, tarih sahnesinde, gerçeklere dayanan, iki hikayeden söz etmek istiyorum. Ardı ardına anlatacağım bu iki hikaye: her ne kadar kullandığım başlık, belki de biraz fazla değişik olsa da, tamamen gerçeklere dayanmaktadır.

EKONOMİ KÖTÜ:

18’nci yüzyılda, Osmanlı zor durumda. Para ve ekonomik problemler bir yığın olmuş ve devletin varlığını etkilemeye başlamış. Türkiye; tarihinin en karanlık günlerini yaşamaktadır.

Devrin: hükümdarı: I. Abdülhamit’ dir. Halil Hamit Paşa ise “reisülküttap”‘dır. Paşa, ilginç bir insan. Babıali’ye girerek, zamanla yükselir. Bir ara: tersaneyi idare eder. Kendini eğitir ve geliştirir. Türkiye’nin sıkıntılarını biliyor. Dünya’yı biliyor, dışarı ile temasları var. Özellikle: Fransa’nın önde gelen isimleriyle, iyi ilişkiler kurmuş. Elbette, o yıllarda, Amerika, günümüzde olduğu ölçüde güçlü olmadığından, dünya üzerindeki siyasi ve ekonomik ilişkilerde söz sahibi olamamaktadır.

Evet: ülke ekonomisinin tükendiği, girilen savaşlar, yenilgiler sonucu maliyenin çöktüğü ve idari sistemin çürüdüğü bu dönemde: devleti kurtarabilecek bir sadrazam’a ihtiyaç duyulur.

Zamanın padişahı I. Abdülhamit; Halil Hamit Paşa’nın bu iş için biçilmiş bir kaftan olduğunu düşünür ve Paşa: 1782 yılında, Sadrazam olarak görevlendirilir.

Paşa: ekonominin dümenine geçirilir. Geniş yetkilerle donatılır. Tüm zamanını: mali ve idari reformları hayata geçirmek için harcar. Öncelikle; devleti, savaşlardan uzak tutmaya ve ekonomiyi güçlendirmeye çalışır. Bunlarla birlikte alınan diğer tüm mali ve idari tedbirler sonucu: devlet rahatlamaya başlar. Ama: elbette, bu reformlar; bazı çevreleri, özellikle de idarecileri ve saray görevlilerini huzursuz eder. Çünkü: sahip oldukları imtiyazlar ellerinden gitmektedir. İstanbul; bir anda Paşa’nın aleyhine dedikodularla sarsılır. İhtilal yapıp, Sultanı tahtından indireceği ve yerine genç veliaht Selim’i çıkaracağı söylentileri her yana yayılır.

Dedikodular; padişahın kulağına gittiğinde, korkan padişah, her türlü yetkiyle donattığı Paşa’yı: 31 Mart 1785 günü, sabaha karşı; aniden görevden alır. Paşa’nın: malına-mülküne el konulur. Osmanlı tarihinin sayılı reformcularından biri olan bu insan, aynı gün, güneş doğmadan bir gemiye bindirilir ve Gelibolu’ya gönderilir. Gelibolu’dan Bozcaada’ya götürülür. Orada: idam edilir ve kesilmiş başı; bal dolu bir tuluma konulup, İstanbul’a Saray’a yollanır. Böylece: 2 yıl, 3 ay süren Sadrazamlık biter. Evet: Paşa, belki ülkesinin ekonomisini kurtarmak için her türlü gayreti sarfeder ve bu gayretleri sonucu, bazı olumlu sonuçlar ortaya çıkar. Ama, maalesef kendi kellesini kurtaramaz. Niye? Çünkü: düzeltmeye çalıştığı sistem, o kadar çürümüş ki, dışarıdan değil, kendi içinden ülkeyi batırmak için her türlü şeyi yapabilecek kapasitede kötü insanlardan oluşmuş.

EKONOMİ YİNE KÖTÜ:

20’nci yüzyılda, Türkler zor durumda. Para ve ekonomik problemler bir yığın olmuş ve devletin varlığını etkilemeye başlamış. Türkiye; tarihinin en karanlık günlerini yaşamaktadır.

Devrin: iktidarı: üç partiden oluşan koalisyon hükümetidir. Sadrazam elbette yok. Kemal Derviş ise; Dünya Bankasında görevli.

Derviş: ilginç bir insan. Bir dönem, üç yıl süresince, dönemin Başbakanı Ecevit’in ekonomik danışmanlığını yapmış. Yani: siyasi hayata girmiş. Kendini eğitmiş ve geliştirmiş. İngiltere’de ekonomi alanında dünyanın sayılı Üniversitelerinden olan London School of Economics’den mezun olduktan sonra, ABD’nin dünyaca ünlü Princeton Üniversitesinde de, yüksek lisans ve doktora yapmış. 1978 yılında, Dünya Bankasına katılmış. Türkiye’nin sıkıntılarını biliyor. Dünyayı biliyor ve dışarı ile temasları var. Özellikle: dönemin büyük siyasi ve ekonomik ve de askeri gücü: Amerika’nın önde gelen isimleriyle, iyi ilişkileri var.

Evet: ülke ekonomisinin tükendiği, maliyenin çöktüğü ve idari sistemin çürüdüğü bu dönemde: devleti kurtarabilecek birine ihtiyaç duyulur.

Zamanın iktidarı: Kemal Derviş’in bu iş için biçilmiş bir kaftan olduğunu düşünür ve Derviş : 2001 yılında, ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı olarak görevlendirilir.

Derviş: ekonominin dümenine geçirilir. Geniş yetkilerle donatılır. Tüm zamanını: mali ve idari reformları hayata geçirmek için harcar. Öncelikle; ekonomiyi güçlendirmeye çalışır. Bunlarla birlikte alınan diğer tüm mali ve idari tedbirler sonucu: devlet rahatlamaya başlar. Ama: elbette, bu reformlar; bazı çevreleri, özellikle de idarecileri ve bürokrasi görevlilerini huzursuz eder. Çünkü: sahip oldukları imtiyazlar ellerinden gitmektedir.

Ülke; bir anda Derviş’in aleyhine dedikodularla sarsılır.

Derviş’in, Yeni Türkiye Partisi isimli başka bir partiye katılıp, hükümeti düşüreceği ve yerine yeni bir Parti’yi iktidara getireceği söylentileri her yana yayılır.

Bunun üzerine: 2002 Ağustos ayında, İktidar ile görüş ayrılığına düşerek, görevinden ayrılır.

Dedikodular; iktidarın kulağına gittiğinde, korkan iktidar, her türlü yetkiyle donattığı Derviş’i: Ağustos 2002 tarihinde, bir gün, sabaha karşı; aniden görevden alır.

Böylece: 1 yıl, 6 ay süren süper yetkili Bakanlık biter. Evet: Derviş, belki ülkesinin ekonomisini kurtarmak için her türlü gayreti sarfeder ve bu gayretleri sonucu, bazı olumlu sonuçlar ortaya çıkar. Ama, maalesef görevden alınmasını engelleyemez. Niye? Çünkü: düzeltmeye çalıştığı sistem, o kadar çürümüş ki, dışarıdan değil, kendi içinden ülkeyi batırmak için her türlü şeyi yapabilecek kapasitede kötü insanlardan oluşmuş.

Evet: bu iki hikaye, maalesef gerçek.Türk tarihinde, aradan 200 geçmiş ve isimler değişmiş olsa da, her iki hikayenin kahramanları dışındaki olayları gerçek. Hani: hep söylüyoruz ya “Tarih tekerrürden ibarettir “ diye, gerçekten öyle, bu iki hikaye arasında 200 zaman farkı olmasına rağmen, yaşananlar aynı, yalnızca isimler değişmiş ve hikayenin sonu, öncekinde olduğu kadar, vahşi ve hazin olmamış. Yine de; vahşi değil belki ama hazin kelimesi, ikinci hikayenin sonucu için de uygun bence.

Ha, bir benzerlik daha var. Sayın Kemal Derviş, 300 yıllık Osmanlı yönetici sınıfından bir aileye mensup. Ailenin kurucusu Halil Hamit Paşa, 200 yıl kadar önce, çok geniş yetkilerle, 2001 yılında olduğu gibi, çok geniş yetkilerle, bugünkü gibi bir kriz döneminde, kurtarıcı olarak atanmıştı. Reformatör olarak nitelenen Paşa, Tanzimatın da öncüsü sayılıyordu. Osmanlı Devletini yenileştirmek isteyen bir akımın önderi olarak kabul edilen Paşa, devletin reformlarına direnen muhafazakar kanadın komplosu sonucu, görevinden alınarak, idam edildi. Aile, Paşa’nın ölümünden sonra, siyasetten çekilmiş. Evet: aradan 200 yıl geçiyor ve Derviş, Halil Hamit Paşa ailesinin siyasete dönüşünü simgeliyor. İki hikaye arasındaki en büyük benzerlik belki de bu.

Aranan kelimeler:

18 Ağustos 2009
bosluk

cumhuriyet tarihi Son Yazılar FriendFeed
kişi siteyi ziyaret etti