Ankara’da, Çankaya’dan şehir merkezine inerken “Reşit Galip Caddesinden” geçilir. Peki, Reşit Galip kimdir, ismi niye ülkemizin başkentinde merkezi bir caddeye verilmiştir? Tüm bu soruların cevapları, Reşit Galip’in hayat öyküsünde geçiyor.
Reşit Galip bir Doktor, Rodos’ta doğmuş, ortaokulu bitirince, kardeşiyle bir sandala binmiş ve Marmaris’e gelmiş. Liseyi İzmir’de okumuş. Kardeşi Hüseyin Ragıp, diplomatlığı seçmiş, büyükelçi olmuş. Reşit Galip ise, İstanbul Tıp Fakültesini bitirmiş ve doktor olmuş. Tıp Fakültesinde öğrenci iken, gönüllü olarak 1’nci Dünya Savaşına katılmış, Kafkas cephesi dönüşünde öğrenimini tamamlamış ve Mersin’de doktorluk yapmaya başlamış.
1923 yılında, Mersin şehrine Mustafa Kemal Atatürk geldiğinde, huzurunda konuşmuş ve şunları söylemiş:
“Muhterem Gazi, sen yalnızca bu milletin bir kahramanı değilsin, sen bunlardan çok daha büyüksün. Sen bu milletin bir ferdisin. Senin birinci büyüklüğün, bu milletin bir ferdi olmakla iktifa ve iftihar etmendir.”
Evet, bu konuşma ilgi çeker, çünkü o dönemde her kez Gazi’ya yüceltme yarışına girmiş, Reşit Galip ise, Gazi’yi milletin bir ferdi olarak öne çıkarmıştır.
Mustafa Kemal Paşa: Reşit Galip’e milletvekilliği teklif eder ve Ocak 1925 tarihinde Meclis’e girer.
Bir süre “İstiklal Mahkemesi” üyeliği yapar. CHP İdare Heyetinde görev yapar. Türk Ocakları ve Halk Evlerinde çalışır. Yine Atatürk’ün isteği üzerine Serbest Fırka isimli yeni partiye girer. Atütürk’ün sofrasına oturur. 1931 yılı sonbaharında, Dolmabahçe Sarayında Atatürk’ün sofrasındaki tartışmada: Milli Eğitim Bakanı Esat Mehmet ile tanışır.
Milli Eğitim Bakanı Esat Mehmet: Atatürk’ün Harbiye’den öğretmenidir. Sohbette: bir ara kız öğrencilerin kıyafetlerinden söz açılır. Esat Mehmet “kızların kısa etek, kısa çorap ve kısa kollu gömlek giymelerini uygun görmediğini” söyler. Bunun üzerine Reşit Galip söz alır. “Yanlış düşünüyorsunuz beyefendi. Bu geriliktir, kadınlar eski durumunda yaşayamazlar, inkılaplardan en mühimi kadınlara verilen haklardır. Başka türlü Batılılaşmakta olduğumuzu iddia edemeyiz” der. Sofra gerilir. Atatürk, millet vekili Reşit Galip’in bu çıkışından hoşlanmaz. “Bu konuyu uzatmayalım, kısa çorap giymemek çok önemli değildir, sonra tartışırız” der.
Ama Reşit Galip alttan almaz “Af buyurunuz Paşam, bu inkılap ve zihniyet meselesidir. Müsaade buyurursanız fikrimi söyleyeyim. Hatta daha ileri giderek diyeceğim ki, sizin huzurunuzda bu sofrada inkılapları zedeleyecek icraatlardan bahsedilmesi küstahlıktır, hoş görülemez” der. Çünkü: Reşit Galip: Halkevinde sanatı yaygınlaştırmak için tiyatro çalışmaları yapıyordu, ancak sahneye çıkacak kadın oyuncu bulamıyordu. Buna gönüllü kadın öğretmenler için Maarif Vekaletinden yani Milli Eğitim Bakanlığından izin alamamıştı.
Reşit Galip “bu kokuşmuş kafayla devlet yürüyemez” diye kestirip attı.
Atatürk’ün kaşları çatıldı “Sözlerinizde müsamahalı, ölçülü olunuz” diye çıkıştı. Ama Reşit Galip geri adım atmadı, 57 yaşındaki Milli Eğitim Bakanını işaret ederek “Devrimci devrimcidir, insanlar bir yaştan sonra ister istemez tutucu olurlar. Mecliste bunca genç, idealist, bakanlık yapabilecek yetenekte insan varken, böyle yaşlı kimseleri Milli Eğitim Bakanı yapmak hatadır” der.
Atatürk kendisini yeniden uyarır. “Esat bey yeteneklidir. Davamıza inanmıştır ve benim hocamdır, beni okutmuş olması sence bir değer taşımıyormu?” der.
Reşit Galip “Kusura bakma Paşam, taşımıyor. Okuttuklarının içinde sizin gibi devrimci biri çıkmış ama kim bilir nice tutucu da çıkmıştır. Sizi de eleştiririm”
Bunu üzerine Atatürk” Bu sofrada hocama ve bir Milli Eğitim Bakanına hakaret etmenize müsaade edemem” der.
Ama Reşit Galip alttan almaz “Devrimleri korumak için sizden müsaade istemiyorum. Hatayı yapan siz de olsanız, sizi de eleştiririm.”
İlk kez, Atatürk’ün sofrasında, Atatürk bu kadar sert eleştiriliyordu.
Atatürk “Yoruldunuz, buyurun biraz istirahat edin” diyerek Reşit Galip’i kibarca sofradan kovar. Ama genç devrimci yılmaz “Burası sizin değil, milletin sofrasıdır, milletin işlerini görüşüyoruz, burada oturmak sizin kadar benim de hakkımdır”
Atatürk “Öyleyse biz kalkalım” dedi. Sofradaki bütün heyet ayaklandı, Reşit Galip sofrada yapa yalnız bırakıldı. Reşit Galip, tüm geceyi Dolmabahçe Sarayında bir pencere kenarında koltukta geçirir.
Atatürk sabah uyandığında Genel Sekreterine Reşit Galip’i sorar. Genel Sekreter “Sabaha kadar bekledi, mahcubiyetini size iletmemizi istedi. Ankara’ya gidecek kadar borç para istedi, 25 TL verdik” derler.
1932 yılı Sonbaharında: Atatürk, Reşit Galip’in Ankara Radyosundaki bir konuşmasını dinler. “Devrimleri her yerde, herkese karşı savunacağız. Gerekirse babamıza ve çocuklarımıza karşı bile” demektedir.
Atatürk, birkaç gün sonra kendisini yine sofraya davet eder. Hemen yanındaki sandalyeye buyur eder. Onun yanına da hocası Esat Mehmet’i oturdur. Ve orada yeni Milli Eğitim Bakanını, 39 yaşındaki Reşit Galip olarak açıklar.
Reşit Galip’in bakanlığı sadece 13 ay sürer. Bu süre içinde: Darülfünunda Üniversite reformunu başlatır. Öğretmenlere genel bütçeden maaş ödenmesini sağlar. Eşi Zübeyde hanım’ın deyimiyle “deli” gibi çalışıyordu ama Atatürk’e çıkışacak kadar ayarsız dili yüzünden her gün işe cebinde istifa mektubu ile gidiyordu. Aslında Atatürk ile araları iyiydi. Bir gün sofradan ayrılırken, Atatürk “Seni eve ben bırakacağım” der. Eve bırakınca, o da saygıdan “Ben de sizi uğurlayacağım Paşam” der. Ama kendisinin arabası olmadığından, yürüyerek uğurlar, o gece soğuktan hastalanır ve zatürre olur.
Dinlenmesi tavsiye edilir, Ekim 1933 tarihinde görevinden ayrılır. 1934 yazında, İstanbul Moda’daki deniz kazasında kızını kurtarmaya çalışırken, akciğerlerini hepten üşütür. Mucize eseri kurtulduğu bu kazadan sonra, ölümü bekleyerek hastalığını takip etmeye başlar. Ankara Keçiören’deki bağ evinin kütüphanesine demir yatağını taşıtır, 7 ay kitaplarının arasında yatar. 1934 tarihinde 41 yaşında hayata veda eder. Öldüğünde cebinde 5 TL parası vardır.
Evet: uzunca bir zaman, her sabah okul öğrencilerini güne başlatan “TÜRKÜM DOĞRUYUM ÇALIŞKANIM” andı, işte Reşit Galip tarafından 23 Nisan 1933 günü kaleme alınmıştır.