Babil, bugüne kadar insan elinden çıkmış kentlerin en büyüğü olarak nitelenir. Şöyleki; Danyal Peygamberin, Krallar kralı ve altın baş dediği Asur hükümdarı Nebukadnezar: ” …….Babil’i doğudan dev bir surla çevreledim. Hendeğini kazdım ve boşluklarını yer katranı ve tuğlalarla yaptım. Kıyısında dağ gibi yüksek, büyük bir duvar yaptım. Buna; geniş kapılar açtım ve bunlara selvi ağacından üstü bakır kaplı kanatlar taktirdım. Kötü niyetli düşmanların, yanlardan Babil’i sıkıştırmamaları için, deniz nasıl karaları dalgalarıyla sararsa, öylece dev surlarla çevirdim. Duvarları delemesinler diye, önlerine toprak yığdırdım ve tuğladan rıhtım duvarlarıyla çevirttim. Dış kaleyi, sanatla sağlamlaştırdım ve Babil kentini, kale haline getirdim.”
Bu; o zamanki saldırı araçları için, ele geçirilemez olması gereken bir kale idi. Ama; Babil yine de ele geçirilmişti. Bunun yanlız bir çözümü vardı: DÜŞMAN KENT’İ DIŞARIDAN DEĞİL, İÇERİDEN ALMIŞTI. Düşman surların önündeyken, kentin iç politikası hep karışıktı ve hep düşmanı kurtarıcı gibi bekleyen partiler bulunuyordu. İşte, dünyanın en büyük kalesi de böyle düştü.