
Yakındoğu’daki höyükler, çarpıcı görünüşlerini, çok tercih edilen bir yapı malzemesi olan, açık havada kurutulmuş balçık tuğlalara, yani kerpiçlere borçludur.
Yakındoğu’nun pek çok köşesinde örneğin Sümer’de (Güney Irak), taş ve ağaç az bulunur.
Bu nedenle buralarda ev ve tapınaklar tuğlalardan inşa edilmiştir.
İşçiler kil açısından zengin toprağı (çatlamayı engellemek için) saman gibi bir meneviş ile karıştırarak, bir kalıba döküp tuğla yapar ve daha sonra bunları kurumaları için güneşte bırakırlardı.
Tuğlalar inşaatta kullanılabilecek derecede sertleşirdi.
Bunları bir fırında pişirmek çok maliyetli, gereksiz yakıt israfı olarak görülürdü.
Çatılar daha büyük dalların üzerine konan saz veya küçük dalların bir kil tabakasıyla örtülmesiyle yapılırdı.
Normalde bu yüzey insanların ağırlığını taşıyabilirdi.
Bir beyaz badana tabakası (kireç sıva) dış duvarları rüzgar ve yağmurdan korurdu.
İçeride, yerler genellikle sıkıştırılmış topraktandı, bazen sıvayla da kaplanırdı.
Eninde sonunda evin yenisinin yapılması gerekirdi. Ev eskilikten çökebilir, duvarları kılcal etki yoluyla emilen nem nedeniyle veya böcek, hatta yılan kaynayan köklerce zayıflatılmış olabilirdi. Belki de yeni ev sahiplerinin o toprak parçasıyla ilgili başka planları olurdu.
Ev taştan yapılmış olsaydı, o taşlar yeni evin yapımında kullanılabilirdi. Ama güneşte kurutulmuş çamur tuğlalar (kerpiç) sırf topraktan ibaretti. Dış öğeler tuğlaları aşındırır veya toza dönüştürür. Yıkıntıları taşıyacak buldozerler olmadığından, yeni evi inşa edenler o alanı dümdüz ederek molozları kalan duvar çıkıntılarının arasındaki boşluklara doldurur, yeni binayı eski evin kalıntılarının üzerine çıkarlardı.
Bunun sonucunda toprak birkaç karış yükselmiş olurdu. Ve bu nesiller boyunca devam ettikçe höyüğün yüzeyi yavaş yavaş yükselmeye devam ederdi.