Yemin, yemin, yemin. Ülkemiz, son günlerde bir yemin krizi yaşamaktadır. Ben yemin denince, hepimizin gerektiğinde büyük zorluklar altında canımızı emanet ettiğimiz tıp mensuplarının yeminlerini incelemek istedim, Hani, tıp mezunları, mezuniyetlerinde “Hipokrat Yemini” ediyorlar ya, kimdir bu Hipokrat, niye Hipokrat üzerine yemin edilir? Buyrun size Hipokrat yemini hakkında bir yazı.
HİPOKRAT KİMDİR?
Hipokrat: MÖ.460 yılında, Ege denizindeki İstanköy adasında doğar. Babası hekimdir ve kendisi de hekim olarak yetiştirilir. Çünkü: hekimlik genellikle babadan oğula geçerdi.
Daha sonra: Anadolu’ya geçer ve çeşitli yerlerde hekim olarak çalışmalar yapar. Hayatının büyük bölümünü gezerek geçirdikten sonra yeniden İstanköy adasına döner. MÖ.380 yılında, yine burada ölür.
Antik çağlarda: Anadolu’da, Ege kıyılarında İyonya olarak bilinen bölgede: dönemin en büyük kültürel gelişmesi yaşanır. Kültürel gelişme: bilim ve felsefenin eşliğinde, hekimlik alanında da görülür ve hekimlik gözde olur. Ancak: yine o dönemde, hekimlik denildiğinde, akla hemen “Hipokrates” gelmektedir. İnsanlar arasında Hipokrates gelmesine rağmen: antik çağda, insanlar tarafından kutsallığı kabul edilen tanrı ve tanrıçalar arasında: Asklepios isimli hekimlik tanrısının da büyük önemi vardır. Kendisi hakkında ilk söz eden: İlyada isimli eserinde Homeros olmuştur. Önceleri, tanrıların babası Zeus tarafından, yıldırım çarpması sonucu öldürülen Asklepios: daha sonra yeni Zeus tarafından, “Tıp tanrısı” olarak ilan edilir. Asklepios’un yılan şeklindeki asası ise, tıp amblemi olarak kabul edilmiştir. Hatta: Asklepios’un kelime anlamı: Grekçede “yılan” demektir. Asklepios’un şifa veren gücünü yılandan aldığı ve dönemin halkının da, adaklarını Asklepios’a değil, yılana sunduğu söylenir.
Hipokrates: hekimlikte yeni tedavi yöntemleri yanında, yeni ilkeler yaratmasıyla da tanınır.
Kendisi tarafından yazıldığı kabul edilen “Corpus Hippocraticum” yani “Hipokratın Toplu Yapıtları” adlı eserinde ise: batıl inanışlar ve büyü ile şifa bulma gibi yöntemler kabul edilmemekte ve tıp bir bilim olarak kabul edilerek, temel ilkeleri ortaya konulmaktadır. Bu temel ilkelerin en başında ise, günümüz tıp biliminde de ilk kural olarak kabul edilen “Primum non nocere” yani “önce, zarar verme” ilkesi bulunmaktadır.
Ortaya konan tüm ilkeler, tedavi yöntemleri yanında, tedavinin eski inanışlardan arındırılmasını sağlamıştır. Yani: tıp, yanlızca bir tedavi değil, aynı zamanda ilkelere bağlı bir bilim haline gelmiştir. Bu ilkeler: tedavi yanında, tıpbın uygulanmasında, hastaların iyileştirilmesinde yapılması gerekenler dizinidir.
Hipokrat: Tebabet yani La Medicine isimli eserinde: bir hekimin nasıl olması gerektiğini anlatırken: “İyi bir hekimin, sağlıklı görünmesi gerektiğini, çünkü halkın sağlıklı görünmeyen bir hekimin tedavi yöntemlerine inanmayacağını” belirtir. Ayrıca: hekimin, kişisel temizliğine dikkat etmesi ve güzel kokması gerektiğini de yazar. Hani, düşünüyorum da, sigaranın zararları bu kadar bariz iken, sigara içen hekimlerimiz olması ne ilginç?
Elbette yalnız bunlar değil. Yine, Hipokrat tarafından, bir hekimde olması gerekenler anlatılırken: Hekimin hastasının yanında gerektiği kadar kalmasını, tatlı sözlü olmasını ve çağrıldığında, hastasının yanına zamanında gitmesini de, tıp ilkeleri olarak ortaya koyar. Yani: gerçekten, tıp biliminde, yanlızca tedavi yöntemlerinin yeterli ve gerekli olamayacağını, aynı zamanda bu bilimi uygulayan hekimlerde, bir kısım ilkelerin de bulunması gerektiğini kabul etmektedir. Tüm bu ilkelerin en temelinde ise, yemin gelmektedir.
HİPOKRAT YEMİNİ:
Devam eden tarihi süreçte: yine Hipokratın ortaya koyduğu ilkeler çerçevesinde; genç hekimler, loncaya alınırken, Hipokrat yemini etmeye başladılar. Bu yemin metni içinde: kutsal inanışlara ve özellikle de, tıp tanrısı olarak kabul edilen Asklpios’a bağlılık esas alınırdı. Çünkü: mesleğe girecek her genç, yemin ettiğinde, mesleğine ve bir kısım temel ilkeye, manevi olarak bağlı kalacak ve bu bağlantı, onu ve uygulamalarını olumlu yönde etkileycektir.
Evet, günümüze kadar, 2500 yıllık bir geçmeşi dayanan yemin: tıbbı etik ile ilgili olarak bilinen en eski yazılı metindir. Her ne kadar, ilk andaki prensipleri değişikliğe uğramış ise de: sosyal düzen, dinler, zaman ve yer kavramlarından bağımsız olarak, günümüze kadar gelebilmiştir. Yani, elbette günümüzde yapılan yeminin metni, ilk olarak ortaya konulan yemin ile aynı değil, ama temel prensipler aynıdır.
Günümüzde de, herhangi bir bağlayıcılığı olmamasına rağmen, yukarıda da sözünü ettiğim gibi, önemli olan: gençlerin hekimlik mesleğine ilk girdiklerinde, mesleğe ve bir kısım ilkeye, manevi yönden bağlı kalmalarını sağlamaktır. Çünkü: yemin metni, doktorlar ve hastaların ihtiyaçlarını birarada karşılayacak şekilde güncelleştirilmiştir. Amerikan-İngiliz tıp bilginlerinin işbirliğiyle oluşturulan sözleşme, hastaların haklarının korunmasını temin eden, hekim sorumluluklarını göstermektedir.
GÜNÜMÜZDEKİ HEKİMLİK ANDI:
“ Hekimlik mesleği üyeleri arasına katıldığım şu anda, hayatımı insanlık yoluna adayacağımı açıkça bildiriyor ve söz veriyorum.”
Evet, günümüzdeki hekimlik andı, bu şekilde başlıyor ve sürüyor. Benim bu metin içinde en çok ilgime çeken bölümlerinden kısa kısa alıntıları aktarmak istiyorum: “hasta ve toplumun sağlığını baş görev sayacağıma, benden hizmet bekleyen kişilerin sırlarına saygılı olacağıma, ……-DİN-SİYASİ EĞİLİM gibi ayırımların görevimle-hastam arasına girmesine izin vermeyeceğine”
Tüm bunların yanında, küçük bir anı: “ bir süre önce, bir hastanenin acil servisinde, gecenin geç saatlerinde, kalçadan iğne olmam gerektiğinde, kapalı bir hemşire kardeşim bu iğneyi yapmak zorunda kalmıştı, çünkü erkek hastabakıcı aradılar ama o an bulamadılar. Sonra: maalesef üç-dört gün, kalçamda iğne olduğum bacağım üzerine büyük acılarla basarak gezinmek zorunda kalmıştım, çünkü sanırım iğne, sinire yakın bir yere enjekte edilmişti. Benim ki tamamen kötü bir şans mı?