İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet’in; İstanbul’da insanların daha sağlıklı yaşamasına yönelik ve arşivlerde bulunan vasiyeti şöyledir:
“Ben ki, İstanbul’u fetheden aciz bir kul olan Fatih Sultan Mehmet. Bizzat alın teri ile kazanmış olduğum parayla satın aldığım, İstanbul’in Taşlık bölgesinde bulunan, sınırları belli 136 dükkanımı; aşağıdaki şartlara göre vakıf ediyorum. Şöyleki:
Bu dükkanlardan elde edilecek gelirle: İstanbul’un her sokağına, 2 şer kişi tayin edilecek. Bunlar; ellerindeki bir kap içinde: kireç tozu ve kömür külü olduğu halde, günün belli saatlerinde sokaklarda gezecekler. Yere tükürenlerin, tükürükleri üzerine bu tozu dökecekler. Bunun karşılığında, 20 akçe alacaklar. (Bu arada, size birşey aktarmak istiyorum. Singapur denen bir devlet var, belki biliyorsunuzdur. Burada; yerlere tükürmenin cezasının, 500 Dolar olduğunu görmüştüm, belki ilginizi çeker, yazmak istedim)
Ayrıca; 10 cerrah, on doktor, 3 hasta bakıcı tayin edilecek. Bunlar, ayın belli zamanlarında İstanbul’u gezecekler. İstisnasız her kapıyı çalacaklar ve içeride hasta olup olmadığını soracaklar. Varsa, hastanın şifa bulmasını sağlayacaklar. Durumları ciddi ise, hiçbir masraf ettirmeden hastaneye kaldırıp tedavi ettireceklerdir.
Allah korusun. Herhangi bir gıda maddesi sıkıntısı yaşanabilir. Böyle bir durum yaşanırsa: bırakmış olduğum: 100 silah, usta avcılara verilecek. Bunlar; hayvanların yumurtada veya yavruda olmadığı zamanlarda, ormanlara ava çıkacaklar ve hastaları gıdasız bırakmayacaklardır.
Ayrıca; külliyemde inşa ettirdiğim imarethanede, şehitlerimizin aileleri ve İstanbul’un fakirleri yemek yiyeceklerdir. Yemek yemeye veya almaya gelen olursa; bizzat görevliler, yemekleri hava aydınlanmadan, kimsenin sokaklarda olmadığı zamanlarda, kapalı kaplarda evlerine götüreceklerdir.
İşte; sayın okurlar. Fatih’in, bundan 500 sene önce yazdığı vasiyetnane bu. Özellikle; ilk satırlara dikkatinizi çekmek istiyorum, “Kendi alın terim ile ” diyor. Yani: devlet hazinesi değil, bizzat kazandığı paradan bahsediyor. Bu vasiyetnamede yazanlar ve günümüzü değerlendirmek istiyorum ama bir gerçek var ki; sanırım değerlendirmeyi okurlara bırakmak en iyisi. Buyrun; tarih her zaman tekerrürden ibaret değil.