Tarih: 17 Şubat 1959 Salı.
Londra’da Kıbrıs görüşmeleri yapılacaktır.
Adnan Menderes başkanlığındaki Türk heyeti, Türk Hava Yollarının Viscount tipi “Sev” isimli 1958 yapımı 4 motorlu uçağı ile İstanbul’dan hareket eder, yakıt ikmali için İtalya’nın başkenti Roma’da mola verilir ve daha sonra saat: 15.50 gibi Londra Heathrow Havaalanına inecekken, aşırı sis yüzünden, uçak Londra şehrinin 24 km uzağındaki Gatwick havaalanına iniş için yönlendirilir.
Sonradan yapılan beyanlara göre, gündüz güneşli bir hava olmasına rağmen, öğleden sonra saat 3 gibi sis çöker. Uçak Gatwich havaalanına iniş için alçalır ve pas geçilip birkaç tur atılır. Hatta bir ara Paris’e gitmesi düşünülür ancak bundan vazgeçilir.
Saat 16.58’de ise, THY uçağı ile havaalanı kule arasındaki telsiz irtibatı biter.
Çünkü uçak iniş rotasından ayrılarak: Gatwick havaalanına yaklaşık 12 km uzaklıktaki Sussex bölgesinde, Newdigate köyü yakınlarındaki ormanlık alana (Jordan’s Wood, Rusper) düşer. Uçak ağaçların içine 6 derecelik bir açı ile düşmeye devam ederken, önce iniş takımları yerle temas etmiş, uçağın vuruş anında kuyruk kısmı kopmuş, uçak parçalanmaya başlamıştır. Uçak bu haliyle hafifçe tekrar yükselmiş ve 250 metre ileride yerle tekrar temas ederek yanmaya başlamıştır. Yolcular, feryat ederek yanan uçaktan çıkmaya çalışıyorlardı.
Hemen yakınlarda, Newgate Chafford çiftliğinde, bahçıvanlık yapan Peter Weller ve iki arkadaşı, kazayı görürler. Korkunç bir motor gürültüsü ve sivil bir uçağın üstlerinden hızla inmeye başladığını görünce, bulundukları tarlada yere kapanırlar.
BİR İDDİA:
Muhtemelen THY uçağı Gatwich havalanına yaklaşırken, hava ve görüş mesafesi kötüydü.
Ancak Yunan heyetini ve Yunanistan Başbakanı Karamanlis’i getiren uçak, Menderes’in uçağının düşmesinden sadece 15 dakika sonra, Gatwick havaalanına inmiştir. Yunan uçağının pilotu: görüş mesafesinin 1 milin üzerinde iyi olduğunu söylemiş. Bu durum, bir komplo teorisini ortaya atmış olsa da, bu durum daha sonra irdelenmedi.
İngiltere milli arşivindeki kayıtlarda ise uçağın düşme nedeni “Pilotaj Hatası” olarak yazılıdır. Uçağın yüksekliğini ölçen altimetre cihazının son anda bozulmuş olabileceği, tecrübeli kaptan pilotun böyle bir inişe geçmeyeceği de iddialar arasında.
OLAY YERİNE İLK ULAŞANLAR:
Bu 3 İngiliz, uçağın patlama sesiyle yakınlardaki ormana düştüğünü görünce ve hemen olay yerine giderler.
İlk gördükleri, uçağın ikiye ayrıldığıdır.
Uçağın gövdesine girerler, koltuklarda baygın durumda yatan birkaç yolcuyu emniyet kemerlerini keserek uçak dışına çıkarırlar. Hıçkıra hıçkıra bağlayan genç bir hostesi kurtarmayı başarırlar.
Menderes, uçağın arka kısmında, ortada masa olan 4 koltuktan birinde oturuyordu. Zaten kazadan sağ kurtulanların hepsi, uçağın sağlam kalan kuyruk kısmında oturuyorlardı.
Kazada, Menderes uçağın enkazında baş aşağı asılı kalmış, ayağı, uçağın yarılan tabanına sıkışmıştır.
Heyette bulunan bir milletvekili, onun dışarı çıkmasını sağlar. Menderes’in bir koluna Rıfat Kadızade diğer koluna da Şefik Fenmen girerek kaza mahallinden uzaklaştırıp yere oturturlar. Kurtulan yolculardan Melih Esenbel de hemen onların yanına gelir.
TONY VE MARGARET HALLER:
Olay yerine gelen: Londra’nın güneyindeki Surrey bölgesinde yaşayan; Tony Halley isimli bir çiftçi ve hemşire eşi Margaret (savaş dönemlerinde hemşirelik yapmıştır), o sırada Menderes’i; takım elbiseli, çamur ve kana bulanmış bir şekilde çalıların üzerinde otururken bulurlar. Ancak Menderes, kazadan hiçbir yara almadan kurtulmuştu ve üzerindeki bütün o kan lekeleri de çevresindeki yolculardan ona bulaşmıştı.
Menderes, İngilizce olarak “Hiçbir şeyi olmadığını ve uçaktakilere yardım etmelerini” söyler.
Tony Halley: uçaktakilere yardım etmeye giderken, hemşire eşi Adnan Menderes’e göz kulak olmak için orada kalır, Menderes’i çimlere yatırır ve bilincini açık tutmaya çalışır.
Hemşire Margaret: aralarında Menderes’in de bulunduğu 3 kişiyi, köy evlerine götürür, kanepelere yatırır ve profesyonel tıbbı müdahalede bulunur.
Ambülans olay yerine gelince, Menderes, Londra Clinic’te tedavi altına alınır.
Kazadan iki gün sonra, London Clinic’te gözetim altında, hasta yatağında Kıbrıs Cumhuriyetinin bağımsız bir devlet olmasını sağlayan Londra Kıbrıs Anlaşmasını imzaladı. Önceden içeriği büyük ölçüde belli olan ve Londra’ya zaten tamamlanmak üzere gidilen bu anlaşmaya, bu yüzden bir yakıştırma ile “Başucu Anlaşması” da denir.
Kazadan bir hafta sonra, Menderes, Tony ve Margaret Bailey çiftinin evine teşekkür ziyaretine gider ve kendilerini Türkiye’ye tatile davet eder.
UÇAKTA BULUNANLAR:
Uçakta 24 yolcu vardır.
Kaza sonucunda, uçaktaki 8 mürettebattan 5 kişi ve 16 yolcudan 9 kişi hayatını kaybeder.
Yaralananlar ise, 10 kişidir. Yaralı olarak hastaneye getirilenlerin hepsi zamanla iyileşip sağlığına kavuşurken, hayatını kaybedenlerin kazadan hemen sonra orada vefat ettikleri anlaşılır.
Londra’nın güney batısındaki Brookwood mezarlığındaki Türk Hava Şehitliğinde, üzerinde kazada hayatını kaybedenlerin isimlerinin yazılı olduğu bir anıt bulunuyor.
TÜRKİYE’YE GERİ DÖNÜŞ
Başbakan Menderes, kazadan 8 gün sonra taburcu olur ve 25 Şubat 1959 günü akşamı, uçakla İstanbul’a döndü ve saat: 18.05’de Yeşilköy Havaalanına indi.
28 Şubat 1959 günü trenle Ankara’ya dönmek üzere Sirkeci garına geldiğinde çocuğunu kurban etmek isteyen Üsküdarlı gece bekçisi Kara Kemal Ayson görülür. Kendisi engellenir.
Menderes, trenle Ankara’ya döndü. Ankara garında, kendisini binlerce kişi ile birlikte Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve muhalefet lideri İsmet İnönü karşıladı.
22 Şubat 1959 günü kazada yaşamını yitirenlerin cenazeleri Türkiye’ye getirildi ve törenle toprağa verildi.
Kazada kazazedelere yardım eden Tom ve Hemşire Margaret Bailey ve bahçıvan Peter Weller: 1959 yılının Ağustos ayında, Türkiye’ye gelirler ve Başbakan Menderes’in özel konukları olarak ağırlandılar. İstanbul, Ankara ve İzmir’i ziyaret ederler.
Ankara ziyaretlerinde, Menderes ailesiyle öğle ve akşam yemeğinde bir araya gelirler. Ziyaretlerinin ardından, Türkiye’yi çok seven Bailey çifti, yıllar boyunca özellikle yaz tatillerini Türkiye’de geçirirler. Ancak Tony Bailey, 1995 yılında hayatını kaybeder.
Başbakan Menderes, sonrasında uzun yıllar uçağa binmedi.
İspanya’ya yaptığı ziyareti deniz yolu ile yaptı.
TARSUS
Dini duyguları yüksek Anadolu halkı, bu olayı Allah’ın takdirine bağladı ve bu düşünce kendisine büyük manevi destek sağladı.
9 Mart 1959 tarihinde DP Konya Milletvekili, Parti il kongresinde şu ifadeyi kullandı “Bu milletin başında Peygamberin, Allah’ın tayin ettiği bir lider var. Bu Adnan Menderes” dedi.
Sonunda onu kutsayanlar oldu.
Anadolu’ya her çıkışında çok büyük törenlerle karşılandı ve gittiği her yerde onun için onlarca kurban kesilmeye başlandı.
Hatta, 5 Ocak 1960 günü Mersin’e gitmekte olan Adnan Menderes’in önüne, Tarsus’ta Ali Bayat isimli kişi çıktı.
5 yaşındaki oğlu Süleyman Bayat’ı, kırmızı elbiseler giydirmiş ve boynuna yafta asmıştı.
Menderes’in otomobilinin önüne çıkarılan Bağlarbaşı köyünden Süleyman Bayat’ı uçak kazasında sağ kurtulan Adnan Menderes için babası tarafından kurban etmeye kadar götürdü.
Ali Bayat, bacaklarının arasına sıkıştırmış olduğu 5 yaşındaki oğlunu göstererek, uçak kazasından kurtulduğunuz için size kurban edeceğim dedi.
Menderes arabasından atlayarak cinayeti önledi.
Babasının daha sonraki beyanında bu konu hakkındaki söyledikleri “Süleyman’ı Allah verdi, Allah alır” demiştir.
Dönemin Tarsus Cumhuriyet Savcısı ise, 11 Ocak 1960 günü oğlunu kurban etmek isteyen Baba Ali Bayat hakkında herhangi bir işlem yapılmayacağını, suçta kasıt olmadığını ifade etmiştir. İçel valisi, durumu bir partilinin Başvekile sevgisinin sembolik ifadesi ve Tarsus Kaymakamı ise anormal sevgi olarak vasıflandırmıştır.
1963 yılının, Şubat ayında, Ramazan dönemi. Soğuk ve karlı bir Ankara günü yaşanmaktadır. Saat: 15.30 civarıdır.
Derken, birden, Ulus meydanı bölgesinde büyük bir gürültü ve ardından patlama duyulur. Ardından, büyük alevler ve dumanlar, gökyüzünü kaplar ve Ankara’nın birçok yerinden görülür.
Sonra anlaşılır ki: havada çarpışan iki uçak; Ulus semtine düşmüştür.
Daha sonra: olayın ayrıntıları ortaya çıkar.
Ankara’da: bez kanatlı uçaklar, Cumhuriyetin ilk yıllarında, günümüzdeki Tandoğan Meydanının bulunduğu yerdeki meydana inerlerdi. Daha sonra Etimesgut Havaalanı ve sonunda, Esenboğa Havaalanı hizmete girer.
Lübnan Havayollarına ait: Londra’dan Beyrut’a gitmekte olan yolcu uçağı: benzin almak üzere, Esenboğa havaalanına iniş için tur atarken, Ankara üzerinde keşif uçuşu yapan: Türk askeri nakliye uçağı ile havada çarpışırlar. Bunun üzerine, her iki uçak, Ulus semtine düşerler. Lübnan yolcu uçağı: Ulus Zincirli camisi yukarısında, Hükümet Caddesindeki Kuyulu Kahvenin yerine yapılmış olan Ticaret Han ile Sebze Hali arasındaki alana düşer. Askeri uçak ise: Bent Deresi caddesi üzerine düşer.
Yolcu uçağında bulunan: 17 mürettebat ve uçakların düştükleri yerlerde bulunan 87 kişi ölür. Yaralı sayısı ise, çok daha yüksek miktarlardadır.
Özellikle: günümüzdeki Oğultürk Han’ın bulunduğu yerdeki, 2 katlı binada hizmet veren “İstanbul Bankası”nın şubesinde bulunanlar, gerek müşteriler ve gerekse çalışanlar demir pencerelerden dışarı çıkamamışlar ve yanarak-boğularak ölmüşlerdir. Çünkü, Lübnan uçağı, tam bankanın giriş kapısı önüne düşmüştür. Yangın merdiveni bulunmadığından, bankadan çıkış mümkün olmamıştır.
Zaten: Zincirli camisine düşse imiş: o sırada, namaz kılmakta olan yüzlerce kişinin ölmemesi mümkün değildi.
Ticaret Han üzerine düşen uçak: Ticaret Han ile, hemen yanındaki Raşit Efendi Apartmanı arasında, büyük bir çukur açılmasına neden olur. Uçağın yanmış aksamı ve tekerlekleri, çevreye yayılır. İtfaiye, derhal olaya müdahale eder ve köpük sıkarak yangını söndürmeye çalışır. Çünkü: düşen uçağın akaryakıtı, düştüğü bölgeyi tamamen bir alev topu haline getirmiş ve çıkan kara dumanlar, Ankara’nın birçok yerinden görülmektedir.
Bu kaza: tüm Ankaralıların belleklerine yerleşmiştir. Çünkü: olay, ancak saat: 19.00’da radyolar kanalıyla halka yansıtılır ve birçok Ankaralı, o ana kadar evine ulaşamayan yakınlarının telaşına düşer.
Düşünebiliyormusunuz, herhangi bir nedenle, Ulus’ta dolaşan, gezinen insanlar, tepelerine bir uçak düşüyor ve yanarak, feci şekilde ölüyorlar. Peki ya yakınları. Kendilerini bekleyen yakınları, ölüm haberini alınca, elbette bu olayın unutulmaz sonuçları insanları yoğun şekilde etkiliyor.
Evet: olayın sonrasında, 87 kişi, Ankara’da; Cebeci Mezarlığında defnedilmiş ve diğer birçok cenaze, memleketlerine gönderilmiştir. Takip eden günlerde, hastanelerde tedavi altında bulunanların da ölmesiyle, toplam ölü sayısı: 120 olarak ortaya çıkmıştır.