Ankara cinayeti

Ankara cinayeti

Tarih: 16 Ekim 1945.

Ankara şehrinin en yoğun semti olan Ulus ve Samanpazarı. Burada: Doktor Neşet Naci Arzan, kendine ait muayenehanesinde; 7 kurşunla vurularak öldürülmüş olarak bulunur.

Cinayetin: görgü tanıklarına göre: dönemin Genelkurmay Başkanı Kazım Orbay’ın oğlu Haşmet Orbay tarafından işlendiği öne sürülmektedir.

Ancak, cinayetin ertesi günü: Reşit Mercan isimli bir kişi, polise başvurur ve cinayeti kendisinin işlediğini söyler. Reşit Mercan: babası ölmüş, mütevazi bir ailenin çocuğudur. Verem hastası olduğunu ve gerekli tedavisini yapmadığı için doktoru öldürdüğünü söylemektedir.

Ancak: Ankara Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada, tanık olarak dinlenen, dönemin Genelkurmay Başkanı Kazım Orbay’ın oğlu Haşmet Orbay; aynı evi paylaştığı Reşit Mercan için, cinayet silahını kendisinin temin ettiğini söyleyince, olayın seyri değişir ve insanların dikkati, bu kez, onun üzerine yönelir. İlk anda: “Reşit’in, kendisinden korunma için bir silah temin etmesini istediğini ve bunun üzerine, kendisine aldığı silahı, Reşit’e verdiğini, cinayet işleyeceğini tahmin etmediğini” söyler. Ancak: yine de birçok soru işareti ortaya çıkar.

Neden, bir Genelkurmay Başkanının oğlu, silah temin ederek ev arkadaşına verir ve onun cinayet işlemesine sebep olur? Basın bu işin peşini bırakmaz. Dönemin ünlü bir gazetecisi olan Mehmet Sait Esen; cinayetin 100 bin lira para karşılığında, Reşit Mercan tarafından kabullenildiğini ve bu konudaki arabuluculuğun, Vali Nevzat Tandoğan tarafından yapıldığını öne sürer.

Hatta: Reşit Mercan, polise teslim olduktan hemen sonra, Ankara Valilik binasında Vali ile görüşmüş, ancak bu görüşmeden neler konuşulduğu konusunda, ne kendisi ve ne de Nevzat Tandoğan herhangi bir açıklamada bulunmamışlardır. Ancak, bir diğer gerçek, Nevzat Tandoğan, valilik yaptığı süre içinde, sürekli olarak, Ankara şehrindeki adli olaylarla yakından ilgilenmiştir. Evlerdeki basit hırsızlık olaylarından, kaçak inşaat girişimlerine kadar her türlü kanunsuzlukla yakından ilgilenmiş, hatta şehirde sarhoş dolaşanlara bizzat müdahale etmiştir. Yani, bu görüşmeyi, özel bir durum olarak betimlemek mümkün olmamaktadır. Çünkü, birçok sanığı, makamına getirmiş ve mahkemeden önce kendileriyle görüşmüştür.

Bu arada devam eden yargılama: bir ara, Reşit Mercan, cinayeti kendisinin değil, Kazım Orbay’ın işlediğini öne süren ifade vermiş olmasına rağmen, mahkeme, kararda, Reşit Mercan için 20 yıl ve cinayet silahını temin ettiğini itiraf eden Haşmet Orbay için 1 yıl hapis cezasına hükmeder.

Ancak, biraz önce de söylediğim gibi, basın bu işin peşini bırakmaz ve duruşmalarda, Reşit Mercan’ın çelişkili ifadeleri göz önüne alınarak, Yargıtay tarafından, Ankara Ağır Ceza Mahkemesinin bu kararı bozulur. Hatta: Yargıtay, davayı, Bolu Ağır Ceza Mahkemesine yönlendirir. Çünkü: cinayete bir şekilde karıştığı düşünülen Nevzat Tandoğan’ın, Ankara Valisi olması ve davayı etkileyebileceği düşünülmektedir. Özellikle davaya ölen doktorun çocuğu adına müdahil olarak katılan ünlü avukat Hamit Şevket İnce: davanın Ankara valisi ve Savcısı tarafından çarptırılmak istendiği hakkında sürekli olarak çeşitli iddialar ileri sürmektedir.

Bu iddialar arasında, bir ara: Ankara Savcısı Kemal Bora tarafından yapılan bir davranış gündeme getirilir. Söylenenlere göre: Savcı Kemal Bora: soruşturmanın ilk aşamasında, Reşit Mercan’ın önce kızkardeşi ve daha sonra annesini yanına çağırmış ve kendilerinden, mahkemede: “öldürülen doktorun metresi” oldukları yönünde ifade vermelerini istediği iddiası ortaya atılmıştır. Söylenenlere göre, Reşit Mercan, bunun üzerine doktoru öldürmüş olacaktır.

Bolu Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan duruşmalar için, Ankara valisi Nevzat Tandoğan, tanık sıfatıyla çağırılır. Çağırıldığı gün mahkeme salonuna gelen Tandoğan, uzun süre bekletildikten sonra, birçok gazetecinin huzurunda, duruşma salonuna girer. Mahkeme başkanı, sorularını, tanık sıfatındaki Tandoğan’a; sanki “devrin değiştiğini” ifade edecek tarzda, abartılı ve gayet sert bir üslupla sorar. Elbette, bu tavırlar, Nevzat Tandoğan’ın üzülmesine neden olur. Ama yine de, duruşmalarda bir kısım gerçekler ortaya çıkar.

Bunların başında; Ankara Valisi olarak görev yapan Nevzat Tandoğan’ın; Haşmet Orbay ile, Robert Kollej’den okul arkadaşı olmasıdır. Bu nedenle, Haşmet Orbay’ın ev arkadaşı Reşit Mercan tarafından, cinayetin kabullenilmesi için, çok büyük baskılar yapıldığı ve bunun üzerine, Haşmet Orbay’ın cinayeti üstlendiği öne sürülür.

Bu sırada: Ankara Mahkemesinin kararını, Yargıtay’da bozduran ve gelişmelerin Nevzat Tandoğan aleyhine sürmesine neden olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Fahrettin Karaoğlan, 1946 yılında, duruşmalar sürerken, Ankara’da, otomobili içinde, faili meçhul şekilde ölü olarak bulunur.

9 Temmuz 1946 tarihinde, Ankara’nın 17 yıllık valisi ve aynı zamanda Belediye Başkanı Nevzat Tandoğan; Bolu Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmaya çağırılır. Burada: hiç ummadığı bir durumla karşılaşır, çünkü: mahkeme, kendisini “cinayeti kasten örtbas etmekle” suçlamaktadır. Bunun üzerine, Nevzat Tandoğan: mahkeme hakimlerine bağırmaya başlar ve “ Beni buraya tanık olarak çağırdınız, bakıyorum da, sanık yerine koymaya başladınız. Ben buraya tanık olarak geldim, sanık olarak değil”

Bu olaydan sonra: herkes, Vali Nevzat Tandoğan’a, farklı gözle bakmaya başlar veya kendisi öyle düşünmektedir. Hatta: dönemin Adalet Bakanı Ali Rıza Türel ile yaptığı görüşmede söylediği iddia edilen şu sözleri öne çıkmaktadır. “Bana mahkeme, suçlu gibi davranıyor. Ben Ankara valisiyim, bu duruma düşecek adam değilim.”

Akşam, Ankara’daki evine döndüğünde, kendisine yapılan bu suçlamanın sıkıntısıyla bunalıma girer ve gerek duruşmalardaki gelişmeler ve gerekse Fahrettin Karaoğlan’ın ölümündeki şüphelerin kendi üzerine yoğunlaşması üzerine, tanık durumundan, sanık durumuna düşen Nevzat Tandoğan; 9 Temmuz 1946 tarihinde, intihar eder. Ancak, intihar sebebinin: bir “onur” meselesi mi, yoksa duruşmalarda ortala çıkan “arabulucuk” hadisesi mi, bu hiçbir zaman anlaşılamamıştır.

Yine, olay üzerine, Genelkurmay Başkanı Kazım Orbay, istifa ederek görevinden ayrılır.

Bolu Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmalar, yaklaşık 3 yıl sürer. Duruşmalar sonucunda, Haşmet Orbay: cinayet işlemekten 18 yıl ve daha önce cinayeti üstlenen ev arkadaşı Reşit Mercan, cinayete yardımcı olmaktan 9 yıl hapis cezasına çarptırılır.

Olayın seyri bu şekilde olmuştur. Gelelim olayın nedenleri hakkında yürütülen tahminlere ki, bunlar asla kanıtlanmış ve sonuçlanmış araştırmalar değildir.

1945 yılında: Tito liderliğindeki Yuğoslavya ülkesindeki Bosnalı Müslümanlar için, yardım paraları toplanmaktadır. Bu toplanan ve miktarı bilinmeyen yardım paraları hiçbir zaman yerine ulaştırılamamış ve akıbeti meçhul olmuştur. Ankara cinayetinde muayenehanesinde öldürülen Doktor Neşet Naci Arcan: aynı zamanda, S.S.C.B. Ankara Büyükelçiliği doktoru olarak da görev yapmaktadır ve genel siyasi görüşü nedeniyle, Yuğoslavya ülkesinde, Tito’nun egemenliğinin etkinliğini kabullenmektedir. Yani: Bosnalı Müslümanlara toplanan paralar; gerek siyasi açıdan ve sanırım gerekse maddi açıdan gönderilmek istenilmemektedir. Ancak: elbette, bu durumda, böyle bir paranın paylaşımı, bu parayı bilenler arasında sorun yaratacaktır. Toplanan paraların, doktor tarafından muhafaza edildiği öne sürülmüştür.

Cinayeti işleyen Neşet Orbay’ın, aynı dönemde casusluk faaliyetleri içinde bulunduğu ve bir şekilde bu miktarı belli olmayan paradan haberi olduğu, paranın paylaşımında sorunlar bulunduğu; en büyük muhtemel neden olarak düşünülmektedir.

Son bir not: aynı dönemde, İstanbul’a gelen ünlü yazar Agatha Cristi: bu cinayet ile ilgili olarak bilgi toplamıştır. Tüm bunlar, olayın birçok yönü bulunduğu konusunda, minik ayrıntılar olarak değerlendirilebilir. Ben şahsen: bu olayın altında yatan gerçeğin: cinayetin işlenmesi açısından temelde; para ( günümüze kadar olan süreçte, toplanan bu paranın miktarı ve akibeti öğrenilememiştir) olduğu, paranın paylaşımında sorun yaşandığı düşünülebilir. Peki: cinayette Nevzat Tandoğan’ın rolü derseniz? Bence: Nevzat Tandoğan, bu olaya iki şekilde girmiş olabilir. Birincisi: yine paranın paylaşımı, ikincisi ise: Ankara şehrindeki otoriter yapısı, hukuki ve siyasi olaylara olan yaklaşımı, aşırı ilgisi ve olaya karışanın Genelkurmay Başkanının oğlu ve kendi okul arkadaşı olması nedeniyle, duygusal bir yardım etme içgüdüsü olabilir.

Yine de, sonuç yani son yargı: gerçekçiliği kanıtlanamamış tüm bu yargıların yanında: siz okurların özgür ve bağımsız yargısıdır.

Aranan kelimeler:

4 Mayıs 2012
bosluk

cumhuriyet tarihi Son Yazılar FriendFeed
kişi siteyi ziyaret etti